26 Kasım 2011 Cumartesi

OSMANLININ İLK HASTANESİ YILDIRIM DARÜŞŞİFASI

Osmanlıların Anadoluda kurdukları ilk sağlık tesisidir, cümlesinde Anadoluda ifadesi gereksiz ve yanıltıcı olmuş zaten o zamanlar Rumelinde yada İstanbulda böyle bir tesis kurulması mümkün değil, Sanki ilki Rumelinde yada İstanbulda kurulmuş da bu Anadoludaki ilk tesis gibi yazılmış.
Osmanlıların kurdukları ilk sağlık tesisidir denmeli idi.

*Yapı; 1390-1394 yılları arasında Yıldırım Bayezıd tarafından yaptırılan ilk Osmanlı hastanesidir.
*Akıl ve sinir hastalıklarının da hastanede tedavi edildiği bilinir.
*XIX. Yüzyıla gelindiğinde sağlık hizmeti özelliğini kaybeden yapı, barut deposu “ Baruthane” olarak kullanılmıştır.
*Günümüzde bu yapı ; Göz Nuru Vakfı adı altında sağlık hizmeti vermektedir.

Yıldırım Bayezit’in en önemli yapıtlarından olan Darüşşifa, çeşitli metinlerde “Bimarhane”, “Maristan” veya “Şifahane” adlarıyla da yer almaktadır. Ne var ki XVIII. Yüzyılın ikinci yarısından sonra belgelerde anılmadığına göre, artık sağlık hizmeti verilen bir yapı olma özelliğini yitirmiş olmalıydı. XIX. yüzyıla gelindiğinde, ordu barut deposu  “baruthane” olarak kullanmaya başladığından, günümüzde bile “Baruthane” adıyla tanınmaktadır. 



Osmanlı döneminde kurulmuş ilk hastane Bursa da, Yıldırım Bayezit tarafından dört yılda yaptırılarak 1399 yılında hizmete açılan Yıldırım Darüşşifasıdır. Tam teşekküllü bir hastane özelliğindeki bu darüşşifa, Bayezit imarati (Külliyesi) nin bir parçasıydı.

Yıldırım Darüşşifası için Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde şunları söylemektedir: Mehrum ve mağfur Bayezid-i Veli Vakıfnamesinde hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def-i sevda olmak üzere on adet hanende ve sazende gulam tahsis edilmiştir ki, üçü hanende, biri neyzen, biri kemani, biri musikar-i, biri santuri, biri udi olup haftada üç kere gelip hastalara ve delilere musiki faslı verirler.

Açıklaması: Affa uğramış merhum Bayezid-i Veli Vakıfnameinde hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve sevdalıların derdini azaltması için, on adet şarkıcı, biri neyzen, biri kemancı, biri musikar-i, biri santurcu, biri udi olup haftada üç kere gleip hastalara ve beyinsel özürlülere musiki faslı verirlermiş

Yirmi odası olan ve kadrosunda biri başhekim olmak üzere üç hekim, bir cerrah ve bir de kehhal (göz doktoru) bulunan darüşşifada, başlangıçta akıl hastaları için yalnızca bir bölüm bulunmaktaymış, daha sonra ise bütünüyle yalnızca delilere ayrılmış olan bu hastane, 19. yüzyılın sonuna kadar, tam 400 yıl boyunca kullanılmıştır.


Yıldırım Camii’nin 250 m. doğusunda yer alan Yıldırım Darüşşifası, külliyenin bir parçası olarak 1390-1394 yılları arasında Yıldırım Beyazıd tarafından inşa ettirilen ilk sağlık merkezi ve tıp okuludur.

İlk Osmanlı Hastanesi olarak kabul edilen Darüşşifa’nın açıldığı dönemde 1 başhekim, 2 hekim, 2 eczacı, 2 şerbetçi, 1 aşçı ve bir ekmekçiden oluşan kadro ile hizmet verdiği bilinmektedir. 

Ayrıca Yıldırım Beyazıd' ın isteği üzerine Mısır Sultanı Berkok tarafından, o dönemin ünlü doktorlarından Şemsettin Sagir de hastanede görevlendirilmiştir. 

Akıl ve sinir hastalıklarının da tedavisinin yapıldığı kuruluşta, sadrazam Çandarlı İbrahim Paşa da tedavi görmüş ve sağlığına kavuşmuştur.

1560 metrekarelik meyilli bir alanı kaplayan Yıldırım Darüşşifası, medrese gibi uzunlamasına bir plana sahiptir. Revaklı bir avlu etrafında 21 oda, girişin sağ ve solunda olmak üzere iki mutfak, bir eczane, en dipte yer alan iki tabip odası ve ortadaki yemekhaneden oluşan yapı, arazinin meyilli oluşundan dolayı kademeli bir şekilde oluşturulmuştur. 

1855 depreminden zarar gören bina bir dönem baruthane olarak da hizmet vermiştir.
Darülşşifa’ nın ilk açılışında o çağın ünlü tıp adamlarından Şemsettin İbn Sagır yönetiminde çalışılmış, çağının akıl ve sinir hastalıkları tedavisinde büyük ün kazanmıştır. 

 
Bursa Yıldırım Darüşşifası 1855 yılı depreminde hasar görmüş, bir süre baruthane olarak kullanılmıştır, geriye yıkık duvarları kalmışken Tamamen harap bir durumda iken, 1997-2002 yılları arasında aslına uygun olarak Vakıflar Bölge Müdürlüğü’nce yeniden onarılmıştır. Vahliyesine uygun olarak şifa dağıtan bir müessese olarak halen işlevini sürdürmektedir. Günümüzde bu yapı ; Göz Nuru Vakfı adı altında sağlık hizmeti vermektedir. 

"Bursa'da hizmet veren Yıldırım Darrüşşifası'nın 1854 depreminde hasar görmesinin ardından Ahmet Vefik Paşa Hastanesi yapıldı. Ancak, nüfusun giderek artmasıyla birlikte bu hastane yetersiz kaldı ve Bursa halkının gayretleriyle 9 Kasım 1951 yılında şimdiki Memleket Hastanesi kuruldu"
Dârüşşifa, İslâm ve Türk Dünyasında pratiğe ve gözleme dayalı sağlık bilgileri veren, hastaları tedavi eden sağlık ve eğitim kurumlarına verilen adlardan biridir.

Dârüşşifalar, ortaçağ boyunca zaman zaman ve bölgeden bölgeye değişen "Dâr- üs-sıhha" "Dâr-ül afiye", "Dâr-ür raha", "Dâr-ütTıp", "Mâristan", "Bîmâristan", "Bîmarhâne", kervansaraylarda "tâbhane" adlarıyla da adlandırılmıştır.

Osmanlı zamanında yapılmış 1399'da Bursa'da Yıldırım Bayezid Osmanlının yaptırdığı ilk hastanedir.

  
Birer kamu sağlık hizmet birimi olan dârüşşifalar, temeli vakıflara dayanan halk ve hanedanın hayır kuruluşlarıdır. İslâm hukuku esaslarına göre düzenlenen vakıfnamelerinde, kuruluş amaçları, gelir kaynakları, kuruluşta çalışacak hekim ve diğer görevliler, çalışma şekilleri, gelirin dağıtılması ve kuruluşun yönetimi gibi konular en ince ayrıntılarına kadar anlatılır ve denetlenmesi de ayrıca gösterilir.

Bu kurumlarda bir yandan hastaların tedavileri ile uğraşılırken, bir yandan da vakfiyelerdeki şartlara uygun olarak alınan çıraklar, usta hekimler yanında tıp eğitimi verilirdi.


Birer kamu sağlık hizmet birimi olan dârüşşifalar, temeli vakıflara dayanan halk ve hanedanın hayır kuruluşlarıdır. İslâm hukuku esaslarına göre düzenlenen vakıfnamelerinde, kuruluş amaçları, gelir kaynakları, kuruluşta çalışacak hekim ve diğer görevliler, çalışma şekilleri, gelirin dağıtılması ve kuruluşun yönetimi gibi konular en ince ayrıntılarına kadar anlatılır ve denetlenmesi de ayrıca gösterilir.

Bu kurumlarda bir yandan hastaların tedavileri ile uğraşılırken, bir yandan da vakfiyelerdeki şartlara uygun olarak alınan çıraklar, usta hekimler yanında tıp eğitimi verilirdi.

 
Dârüşşifa Sözcüğünün Anlamı

"Dârüşşifa", bileşik bir ad olup, Arapça Dâr (Ev, yer, mahal) ve Şifa (hastalıklardan kurtulma, iyileşme ve dinlenme hali) sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşmuştur. Bu gün kullandığımız hastanenin karşılığı olup, şifa, sağlık evi demektir.


Birer kamu sağlık hizmet birimi olan dârüşşifalar, temeli vakıflara dayanan halk ve hanedanın hayır kuruluşlarıdır. İslâm hukuku esaslarına göre düzenlenen vakıfnamelerinde, kuruluş amaçları, gelir kaynakları, kuruluşta çalışacak hekim ve diğer görevliler, çalışma şekilleri, gelirin dağıtılması ve kuruluşun yönetimi gibi konular en ince ayrıntılarına kadar anlatılır ve denetlenmesi de ayrıca gösterilir.

Bu kurumlarda bir yandan hastaların tedavileri ile uğraşılırken, bir yandan da vakfiyelerdeki şartlara uygun olarak alınan çıraklar, usta hekimler yanında tıp eğitimi verilirdi.


Bulunduğu Yer / Nasıl Gidilir:

Yıldırım Külliyesi'nin yakınlarında, SinanDede mahallesinde yer alır. Yanıbaşından Eğitim Caddesi geçmektedir. Şehreküstü'nden şehrin doğusuna giden Haşim İşcan caddesi takip edildiğinde Gökdere Bulvarı'ndan sonra Beyazıt Caddesi'ne gelinir. Bu caddenin bittiği noktadadır. Özelikle 28 ve 28/A numaralı otobüslerler ile Çekirge ve Santral garaj yönünden her yarım saatte bir ulaşmak mümkündür.  Yıldırım Belediye Binası'nın 3-5 dakikalık bir yürüme mesafesi kadar yukarısında (Güneyinde) kalıyor.


VE BİR KİTAP


İLK OSMANLI HASTAHANESİ BURSA YILDIRIM DÂRÜŞŞİFASI
(BURSA MAHKEME SİCİLLERİNE GÖRE)
PROF.DR. OSMAN ÇETİN
Göz Nurunu Koruma Vakfı İstanbul 1984 19,5X27 cm. 158 shf.
İÇİNDEKİLER:1-Giriş, 2-Yıldırım Dârüşşifası’nın Fiziki Yapısı; 3-Dârüşşifa Personeli; 4-Dârüşşifada Tıbbî Faaliyetler; 5-Sonuç




Edirnedeki müzeye dönüştürülen şifahanede dönemi yansıtan resimler
Zararlı psikolojik hastaların karantinası
Tıp Medresesi.. Osmanlıda Tıp uygulamalı olarak öğrenilir ve ileri düzeyde imiş.. Bu resim Tıp öğrencilerinin odası…
Müderris  Şimdiki prof. Makamına denk bir kadro.. Belinde sakatlığı olan bir hastayı tedavi ederken hasta bakıcı, yardımcı ve öğrencisi hepsi beraber…
Buda ilginç bir olay.. O zaman beyin organı ile kafatası arasındaki ödem (su kütlesi) kafatası açılarak boşaltılır ve hasta rahatlatılırmış…
Burada Baş Müderris (Başhekim) Müderris ile bir toplantıda..
Buda deneysel tıp… Yılan tavuğu ısırır.. Tavuğa çeşitli panzehirler zerk edilir ve sonuç gözlemlenir..
 İlaçların hazırlandığı yer

 Hekimler hastanın başında

 Ve müzikle tedavi

Burada da bel fıtığı tedavisi.. Temel mantık omurlar arasına sıkışan sinirler genişletilen omurlar sayesinde geçici rahatlık yada tamamen şifa bulma..

BURSA SU DİYARI

Abant Su
Aroma Ömer Duruk Doğal Kaynak Suyu
Baykal Su
Damla Su
Danone Hayat Su
Elmas Su (derekızık)
Erikli Suyu
Gümüş Doğal Kaynak Suyu
Gürpınar Su
Karacakaya Doğal Kaynak Suyu
Kardelen Su
KİRAZLI YAYLA DOĞAL KAYNAK SUYU
KORUSU (Türkiyenin en yumuşak suyudur)
Nestle Pure Life
Özkaynak suyu
Pınar Su (Madran, Denge, Yaşam Pınarım, Rain)
Sırma Su
SUDE SU
Sultan Su
ŞEREFİYESU DOĞAL KAYNAK SUYU
Türkmen Su
Uludağ Kirazlı Yayla Suyu

Turkuaz (Turkuaz suyu bursa ovasındaki sondaj çukurlarından elde edilen suyun damıtılması ve içine bazı mineraller eklenmesi ile elde ediliyor.Zaten bu yüzden üzerinde doğal kaynak suyu yerine sofra içeceği yazıyor)

...Kınık Maden Suyu (İnegöl)
...Çitli Maden Suyu (İnegöl)
...Uludağ Maden Suyu
...Freşa Maden Suyu (İnegöl/Kurşunlu)
...Sırma Maden suyu (Göynükbelen/Orhaneli/Bursa)

...Aroma Meyve Suyu
...Tamek Meyve Suyu

...Uludağ limonata
...Uludağ Gazozu
...Karlıdağ Gazozu ( şimdi var mı? )

Cumalıkızık'ın ahududu suyu. Cumalıkızık ' ta mayıs ayında geleneksel ahududu şenlikleri yapılır. Giderseniz bol bol içersiniz.

...Üzüm Şırası ( Bilimum İskenderciler'de )

...Sirkeci Şaban'ın Bozası
...Ömür Boza
...Güven Boza

...M.K.Paşa Ayranı ( eskiden İzmir yolu , M.K.Paşa'dan geçer , köpüklü ayran
burada içilirdi. Susurluk daha sonra meşhur oldu ! )
...Sütaş Ayran
...Sek Ayran
...Eker Ayran
...Sayas Ayran (artık yok)

...Sütaş Süt
...Sek Süt ( artık M.K.Paşa'da )

...Sek Sahlep

...Tat Domates Suyu

...Misi Köyü Şarabı
...Trilye Şarabı ( Tamamen turistik'tir. Çünkü Trilye'de üzüm bağı yok ki ! )

İznik , güney yolu üzerinde Dutluca köyünü hemen geçince yol kenarında bir çeşme var. Böbrek Taşlarını düşürüyor. Bazı iç hastalıklar içinde şifalı.

uludağ yolunda milli parka girdikten sonra oteller bölgesine gidilirken sarı alan kavşagı geçilip otellere 1 km. kala sağdaki çeşme.. üzerinde '' HAKTAN İNEN ŞERBETİ , İÇTİK ELHAMDÜLİLLAH - BANİSİ VELİ ÇAMUR '' yazar,bu su içebileceğiniz en yüksek kalitedeki sudur bir alt çeşme değil,bir üstte değil bu çeşme en kalitelisi,en iyisidir.. (Ayı suyu)çeşme uludağın girişinde bulunan çeşme nin adı yıllardır ayı çeşmesi diye bilinir yıllarca yıkık dökük durdu ama üzerindede yazdığı gibi Veli ÇAMUR isimli abimiz yıllarca ekmeğini yediği uludağa vefa borcunu o şekilde ödedi Veli Çamur bursadaki en köklü taksi duraklarından birinin sahibidir.Yenilendikten sonra uludağa yakısır çeşme haline geldi ama en son duyduklarıma göre kaynağın bir kısmını Kirazlı beldesine almışlar içme suyu diye .Gerçekten Bursada içilebilecek en kaliteli sulardan biridir.

Uludağ Kirazlıyayla Doğal Kaynak Suyu.
Cumalıkızık yolu üzerinde burası. Cumalıkızık'a varmadan 200 metre kadar kala, hemen yol üstünde ücretsiz doldurabileceğiniz bir çeşme var.

Hele bir de Uludağ Sarıalan'da Çoban Çeşme suyu var ki anca bir benzerini yıllar önce Safranbolu-Bartın arasında Ahmetusta Geçidi Dinlenme Tesislerinde gördüm.Daha damacana dolarken buz gibi oluyor.Haliyle damacanayı taşımak için kucağınıza alınca yazın bile şişenin soğukluğundan üşüyorsunuz.Damacana eve geliyor.2 gün o sıcakta hala buz gibi.Olmaz böyle su yaa mübarek.

Sarıalanda ayrıca teleferik istasyonundan çıktığınızda biraz aşağıda sağ tarafta alt alta Şeker Pınar ve Yeşil Pınar var. Bu iki pınarın su kalitesi biraz daha düşüktür.

Uludağdaki kaynaklardan bana en ilginç geleni, Zirvede göllerin oradaki kaynak oldu. Abartısız söylüyorum üst üste 3 şişe 250 ml.lik su içtim. Doğal olduğu için ne suyun soğukluğu nede fazla içmiş olmam bir rahatsızlık vermedi.

25 Kasım 2011 Cuma

TOSTÇU NECMİ



Bir tost hayal edin içinde yok yok. 15 çeşit malzeme ile doldurulmuş, tabi fiyatı da uçuk tam 35 milyon lira. Nerede mi bu tostçu? İstanbul’da boğaz da falan değil, ister inanın ister inanmayın, Yıldırım’da.

İçkili bir akşam yemeğinin son bölümünde insanların uğrak yeri tost, sandaviç, kokoreç, işkembe çorbasının en iyi sunulduğu mekanlardır. Öyle ki çoğu salaş olan bu tür mekanların önünde her biri milyarlarca lira değerinde lüks otomobiller park eder içlerinden de çok lüks eğlence mekanlarından gelenler iner.
Bursa’da 15 yıldır tost satan ve "Tostçu Necmi" ismi ile tanınan Necmi Beri, sınır tanımayan hizmeti karşılığında 35 milyon liraya kadar varan fiyatlarıyla tost satışı yapıyor. Tost arabasının dükkanın içinde yer aldığı Kayıntı isimli tostçu da, müşteriler, pastırmalı, sucuklu, kaşarlı tostların yanı sıra, ballı, reçelli, kuru kahveli, çikolatalı hatta mesir macunlu tost çeşitlerini bile bulabiliyor.
Bir tost 35 milyon lira

İlk etapta, olmaz öyle şey denebilir belki! ama Yıldırım İlçesi’nde 15 yıldır faaliyet gösteren Kayıntı Tostçusu, diğer adıyla "Tostçu Nemci", 1.5 milyon liradan başlayarak 35 milyon liraya kadar varan fiyatlarla tost satışı yapıyor.

Menüye göre fiyat
Nemci Beri’nin, 35 milyon liraya sattığı tostların malzemesine gelince, belki de tostun içine konulduğunu ilk kez duyacağınız malzemeler kullanıyor. 1 milyon 500 bin liralık tostlar kaşar ya da sucuklu yapılıyor. 2 milyon 500 bin liradan satılan tostların içinde ise, kaşar-sucuk yada salam yeralıyor. Tostun fiyatı arttıkça, içindeki malzemelerin miktarı ve çeşidi de değişiyor.
Özellikle gecenin ilerleyen saatlerinde müşterilerin uzun kuyruklar oluşturduğu Necmi Beri’nin 17 milyon liralık tostlarının içinde, 250 gram pastırma, 300 gram kavurma, 150 gram sucuk ve tost ekmeğinin alabildiği kadar kaşar peynir bulunuyor.
35 milyon lira ödeyerek bir tek tost yemek isteyen damak zevki düşkünleri verdikleri paranın karşılığını fazlasıyla alıyorlar. Uzun bir bekleyişin ardından 35 milyon lira ağırlığında ki tostlarını yerken, belki de daha önce hiç duymadıkları leziz bir tat alıyorlar. Nemci usta 35 milyon liraya sattığı tostlarda, belki de akla bile zor gelebilecek ürünler kullanıyor.

İşte özel menü

35 milyon lirayı gözden çıkaran damak zevki düşkünleri, bu para karşılığında Bursa’da sadece Nemci ustanın elinden Pastırmalı, sucuklu, salamlı, kavurmalı, ton balıklı, muzlu-kaşarlı, elmalı-kaşarlı, ballı-reçelli, mesir macunlu-kaşarlı, kurukahveli-kaşarlı, sade çukolatalı tostları yiyebiliyorlar.

5 duyuya hitap eden şehir


 
Yeryüzünde beş duyuya seslenen başka bir yer var mıdır? Yeşilin her tonu hitap eder ilk önce insanın gözlerine.
İznik çinisinin büyüleyici kırmızısını da unutmamalı… Derken ayrıştıramadığınız, birbiri içine geçmiş, kendine özgü lezzetlere ait kokular gelir burnunuza. Bir de bu lezzetleri tattığınızda, damağınız şenlendi gitti...
Yemeğinizi bitirmeden bir uğultu işitirsiniz Bursa’da. İpek böcekleri olsa gerek… Bu mucizevî böceklerin kozasıyla üretilen ipeklerse dokunma hissinizi tatmin eder ve o an ünlü İngiliz yazar Robert Walsh’ın yanıldığını anlarsınız. Walsh: “Doğa, Bursa’yı sanki Türkler için yaratmış” ifadesini kullanır. Oysa ki Bursa, tüm biriktirdikleriyle insanlığa armağan edilmiş bir şehirdir.
O kadar çok “hoş geldin” diyen bulunur ki bu şehirde, hangisine ilk önce cevap vereceğini bilemez insan. Bir yanda kent fatihi Orhan Gazi bekler sizi, öte yandan onun torununun yaptırdığı Ulu Cami’nin gizemleri çağırır. Şehrin kalesini düşündüğünüzde ise 2 bin 200 yıl önce kente ismini veren Prusias takılır zihinlere…
Zeus’un Olimpos’tan gelen ve bugün Uludağ’da hâlâ yankılanan selamını da unutmamalı. O kadar cömerttir ki Bursa, tüm biriktirdiklerini sunar meraklılarının önüne. Binlerce yıl önce başlar bu bilge kentin öyküsü.
 
Kentin Belleğine Yolculuk
İsa’dan yüzyıllar önceydi. Mudanya, İznik derken keşfedildi Bursa’nın kent potansiyeli. Derken Bitinya Krallığı ile değişir bu bilge kentin kaderi. Bursa’nın tarih içindeki yolculuğu da bir efsanevi kişilik ile bağdaştırılır: Antik Çağ’ın strateji dehası olan, Kartaca Kralı Hannibal…
Roma İmparatorluğu’na, deyim yerindeyse “kök söktüren” bu dâhi general, Roma ile girdiği son mücadeleyi kaybedince, askerleriyle birlikte Bithynia Kralı I. Prusias’a sığınır. Hannibal’e büyük bir saygı duyan Prusias da onun şerefine, etrafı surlarla çevrili bir şehir kurar.
Kurucu Prusias’tan ötürü Prusa olarak adlandırılan bu kent, günümüzde ise Bursa olarak anılır. 11. yüzyıla gelindiğinde ise Bursa, yeni bir medeniyetle karşılaştı. Görenlerin: “Bu insanlar atlarının sırtında mı dünyaya gelmiş?” dediği bir kavmin kurduğu medeniyetin merkezi konumuna gelecekti Bursa.
1261’de İstanbul’un Doğu Romalılar tarafından geri alınmasından sonra da bir süre Bizans idaresi altında kalan İznik ve Bursa’nın kaderi Orhan Gazi’nin bu kente damgasını vurmasıyla tamamen değişecekti…
Cami, imaret, medrese, hamam ve kervansaraydan oluşan bir külliye inşa edildi ve şehir, İslam kentlerinin tipik gelişim özelliğini göstererek bu külliye etrafında gelişti. Ve Ulu Cami... 20 kubbesiyle, olağan üstü hat levhalarıyla ve bugün dahi çözülemeyen sırlarıyla, Doğu’nun tüm gizemlerini barındırır Ulu Cami.
1400 yılında, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid adına yaptırılan caminin yapım hikayesi de başlı başına bir gizemdir aslında. Niğbolu Savaşı öncesi Allah’a dua eden Sultan, zafer kazandığı takdirde 20 tane cami yaptıracağına söz verir. Savaş zaferle neticelendikten sonra pratik bir çözümle 20 cami yaptırmak yerine, 20 kubbeli bir cami yaptırılır…
 
Ulu Cami’nin Şifreleri
Ulu Cami’nin bir başka büyük gizemi de minberinde saklıdır: Ahşap oymacılığının en mükemmel ve muhteşem örnekleri arasında yer alan bu minber, başlı başına bir sanat harikasıdır. Minberin üzerine işlenmiş geometrik motiflerin arasına yerleştirilmiş şekiller, minberdeki gizem perdesinin sadece bir bölümüdür.
Her köşesine bir imgenin gizlendiği bu abide minberin tümü, kâinatı temsil etmektedir ve minberin merkezindeki geometrik şekillerin tam ortasına Güneş Sistemi işlenmiştir. Evet, Ulu Cami’nin minberine Samanyolu Galaksisi ve Güneş Sistemi’nin haritası işlenmiştir…
Eğer beş duyunuza hitap edecek kentlerin listesi yapılacak olsa, Bursa ilk sırada yer alırdı. Bursa, tüm hikâyesini sizlerle paylaşmaya can atan bir ihtiyar misali, köşesinde meraklılarını bekliyor. Doğu’nun tüm gizemlerini bir arada tutan bu kent, sırlarıyla, doğasıyla, tarihi ve medeniyet birikimiyle farklı bir âlem.
Ulu Cami, alışılmışın aksine avlusunda değil, içinde yer alan kubbesiyle son derece dikkate değer bir yapı olma özelliğini taşır. Şadırvanın hemen üzerindeki açık kubbe ise caminin her daim ışık almasını sağlayan dâhice bir çözüm. Bu ulu mabed, ferahlığını kubbesindeki pencereye borçludur. Öte yandan Bursa, sahilleri ve sahildeki sevimli yerleşimleriyle de insana ayrı bir huzur verir.
Bursa’nın yüzyıllardır gururla taşıdığı niteliklerden biri de “yeşil”dir. Görenleri kendine hayran bırakan Yeşil Bursa’nın tarifini, her halde en iyi ünlü bestecimiz Cemal Reşit Rey’in ağabeyi Ekrem Bey yapmıştır:
“...Adeta parıldar,  en açık yeşilden en koyusuna kadar gider, karışır ve harikulade bir levha arz eder. En ufak bir rüzgarda hışırdayan bu nebati nehir hakiki bir nehirden daha hassastır...”
Çok yönlülüğüyle dikkat çeken Bursa’nın bir başka yönü de yeşiliyle doğru orantılı olarak gelişen tarımdır. Özellikle şeftali, kestane ve dut ağaçlarıyla öne çıkan Bursa’nın ülke tarımına yaptığı katkı da oldukça fazladır.
 
Bursa Mutfağı
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk başkenti olan Bursa, sonraki yüzyıllarda her ne kadar başkent değişse de Osmanlı için her daim “baba ocağı” özelliğini korumuştu. Bir anlamda sonraki yüzyıllarda da Osmanlı’nın manevi başkentliğini yapan Bursa, Osmanlı Mutfağı’nın çekirdeğini oluşturan bölgelerden biri olma özelliğini elinde tutmaktadır.
Sayısız köfte ve kebap çeşidiyle birçok tatlıyı dünya mutfağına armağan eden Bursa’nın gastronomi sanatına en büyük hediyesi şüphesiz İskender kebabıdır.
Geçmişin değerleriyle geleceğe yol alan Bursa’nın iklimi ise bir başkadır... Her mevsimin ayrı bir güzellikte yaşandığı bu ihtiyar şehir, dört mevsimin tüm bereketiyle karşılar misafirlerini. Deniz ana ve doğa ana özenle armağan etmiştir sanki bu kenti.  Tabiatın tüm cömertliğine tanık olabileceğiniz bu şehir, tüm birikimleriyle misafirlerine vakur bir selam gönderir...
Bursa’ya 20 km uzaklıktaki Mudanya, Bursa’nın en eski liman kentlerinden biridir. Bursa ile Mudanya’nın kaderleri sanki ortak yazılmıştır. Her iki kent de her zaman birbirine muhtaç olmuştur. Deniz ana Mudanya’dan tutmaktadır Bursa’nın elini ve böylece açılır Bursa, Dünya denizlerine...
Bursa’nın sanata armağanı Karagöz ile Hacivat’ın, Orhan Gazi devrinde yaşadığı rivayet edilir. Bu iki kafadarın didişmesi o kadar keyif vermiştir ki seyredenlere, onlar öldükten sonra kuklalarıyla devam etmiştir bu gelenek.
Bursa, tarihi kalesiyle de kurucusu Prusias’ın izlerini taşımaktadır. Kale,  İ. Ö. 2. yüzyılda Kartaca Kralı Hannibal’ın şerefine kurulan Prusa’nın bu hatırasını saklamaktadır belleğinde. Öte yandan Hanlar Bölgesi de Bursa’nın ayrı bir değeridir. Geleneksel mimarinin yaşayan unsurları olan bu kültür mirasları, dokusunu da muhafaza etme başarısını göstermiştir.
İskender Kebabı, Bursa’nın Dünya mutfağına armağan ettiği önemli bir lezzettir.
Zengin konaklama seçenekleri sunan Bursa, her türden misafirleri tatmin edecek niteliklere sahip. 
Bursa’nın Dünya mutfağına armağan ettiği lezzetleri denemek ise ayrı bir keyif.  İskender kebabı ise en özeli...
Şehrin birbirinden keyifli mekânları, dinlenme fırsatının yanında, olağan üstü Bursa manzaralarını da misafirlerine armağan ediyor.
Bursa’da  Ulaşım için çeşitli bilet alternatifleri mevcut. “Bukart”ların kısa mesafeler ve tüm hatlar için geçerli olan  türleri bulunmaktadır.  
Bursa, geleneksel sanatların yaşadığı bir merkez. Bursa Belediyesi bünyesindeki Busmek, verdiği kurslarla bu sanatların yaşamasına özen gösteriyor.
Bursa’da tadına bakılması gereken, az bilindik lezzetlerden biri de tahinli pide. Bursa’ya özgü bu pide, son derece besleyici bir lezzet. 
Alışveriş yapmadan Bursa’dan dönmek, çok şeyi kaçırmak anlamına gelir. Kentin kapalı çarşısı her keseye uygun hediyelere sahip
 
Bursa’da Zaman…
Bursa’da zaman içinde bir yolculuk yapmak isterseniz iki alternatifiniz var: Ya üstad Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Bursa’da Zaman” şiirini okuyacaksınız ya da tarihi Koza Han’ın avlusunda oturup, çayınızı içerken gözlerinizi kapatacaksınız. Her ikisi de bu kadim Osmanlı başkentinin eşsiz ruhunu hissetmenizi sağlayacaktır. 
İznik çinileri, Türk el sanatlarının en iyi örneklerinin üretildiği bir merkez olarak bu ekolü devam ettiriyor. 14. yüzyılda başlayan bu geleneğin ilk örneklerini Bursa Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’de görebilmek mümkün.
Şehirde her an canlı müzik dinleyebileceğiniz mekânlar bulmanız mümkün. Bursa, sokakta yürürken bir enstrüman sesiyle sizi kendine çekebilecek mekânlarıyla farklı yönlerini de sergiler.
Uluabat Gölü, bünyesinde barındırdığı bir çok canlıyla görenleri kendine hayran bırakır. Gölün kuzey kıyısında yer alan Eskikaraağaç Köyü’nde ise her yıl 12 - 14 Mayıs tarihleri arasında Leylek Şenliği yapılır.
Bursa’daki Anadolu Arabaları Müzesi, araba sanayinin geçmişini gözler önüne seriyor.  Anadolu’nun çeşitli yerlerinden toplanan motorsuz araçlarla genişletilen koleksiyon, Anadolu arabalarının bütünlük içinde sergilendiği ilk müzedir.
Bursaspor kent hayatının vazgeçilmezlerindendir. Maç günleri Atatürk Stadyumu’nun çevresindeki coşku ise görülmeye değer. 2010-11 sezonunda şampiyon olan Bursaspor, gelecekte birçok başarı kazanacağa benziyor.
Yazı : Sinan Ceco       
Foto: Ömer Orhun      
   Kaynakça:
   SkyLife
- Nisan 20
11

BİR TURŞU KÖYÜ GEDELEK

Gedelek Köyün'de Turşu Yapımı Sınır Tanımıyor

Bursa'nın Orhangazi ilçesine bağlı Gedelek Köyü, yöredeki turşu üretimi dolayısıyla göç alan köy haline geldi.

Köyde, yılda 50 bin tonun üzerinde onlarca çeşit turşu yapılıyor. Gedelek köyü Muhtarı Osman Trak, Gedelek'te turşu üretiminin oldukça eskiye dayandığını belirtti. Yaklaşık 70 yıl önce, dönemin turşu üreticisi Rıfat Minare'nin Gedelek halkına salatalık ürettirdiğini anlatan Trak, "Köylülere tohum dağıtan Minare'nin teşvikiyle 20 yıl boyunca bölgede salatalık, biber ve şalgam üretimi yapıldı. Suyu bol olan Gedelek'teki bu ürünler, kalitesiyle büyük ilgi gördü" dedi.

Trak, 1949 yılında Minare'nin yanında çalışan dedesi Raşit Trak' ın, Gedelek'te turşu üretmeye başladığını belirterek, şöyle konuştu:
"İlk dönemler merdiven altında yapılan turşu üretimi zamanla gelişti. Özellikle 1970'li yıllardan sonra imalathaneler açıldı. Şu anda Gedelek'te bulunan 50 işletme, yılda 50 binin tonun üzerinde turşu üretiyor. Yılda 10 ton üretim yapan kadar birkaç yüz tonluk imalatçı firma da bulunuyor. Onlarca çeşit meyve ve sebzenin turşusu, Gedelek'in meşhur kaynak suyuyla yapılıyor. Turşuda sınır tanımıyoruz.

Bütün sebzelerin, birçok meyvenin ceviz, kestane gibi ürünlerin turşularını yapabiliyoruz. Yumurtanın bile turşusunu yaptık."
Trak, köylerinin ününün ülkenin dört bir yanına, hatta yurt dışına kadar yayıldığını bildirdi. Turşusu yapılan ürünlerin tamamının Gedelek'te yetişmediğ ini dile getiren Trak, şöyle devam etti: "Yaz aylarında turşu sezonu açıldığında ilk ürün Ödemiş'ten geliyor. Ödemiş'ten aldığımız salatalıkla üretim başlıyor. Ardından Çanakkale, Balıkesir, Afyonkarahisar ve Bursa'dan aldığımız salatalık ve biberlerle üretim devam ediyor. Domatesimizi Karacabey ve Bandırma'dan, lahanayı Trakya bölgesinden alıyoruz. İzmir'den Trakya'ya kadar binlerce köylünün ürününü alıp işliyoruz."

Ürünlerinin kilogramının 1 lira 25 kuruştan başlayan fiyatlarla satıldığını dile getiren Trak, turşularının yıllara göre farklılık gösterse de 20'den fazla ülkeye ihraç edildiğini söyledi. Son yıllarda köyden kente göçün yaşandığı, işsizliğin ciddi boyutlara ulaştığı bir dönemde köylerindeki gelişmelerin kıskandıracak boyutta olduğunu ifade eden Trak, şunları kaydetti: "Köyümüzün 2002 nüfus sayımına göre nüfusu bin 380 kişiydi. 450 haneli köyümüzde şu anda ise bin 800 kişi yaşıyor. Son yıllarda göç alan bir köy haline geldik. İşsizliğin konuşulmadığı bir köyüz. Kadın erkek demeden köy ün önemli bölümü fabrikalarda çalışıyor. 50 işletmede yaklaşık bin 500 kişi istihdam ediliyor. Çevre yerleşim birimlerinden de çalışmaya gelenler oluyor."

Gedelek Köyüne Turşu Sayesinde Göç Ediliyor

Bursa'nın Orhangazi ilçesine bağlı Gedelek Köyü, yöredeki turşu üretimi dolayısıyla
göç alan köy haline geldi. Köyde, yılda 50 bin tonun üzerinde onlarca çeşit turşu yapılıyor.
Gedelek köyü Muhtarı Osman Trak, AA muhabirine, Gedelek'te turşu üretiminin oldukça eskiye dayandığını belirtti.

Yaklaşık 70 yıl önce, dönemin turşu üreticisi Rıfat Minare'nin Gedelek halkına salatalık ürettirdiğini anlatan Trak, ''Köylülere tohum dağıtan Minare'nin teşvikiyle 20 yıl boyunca bölgede salatalık, biber ve şalgam üretimi yapıldı. Suyu bol olan Gedelek'teki bu ürünler, kalitesiyle büyük ilgi gördü'' dedi.

Trak, 1949 yılında Minare'nin yanında çalışan dedesi Raşit Trak'ın, Gedelek'te turşu üretmeye başladığını belirterek, şöyle konuştu:

''İlk dönemler merdiven altında yapılan turşu üretimi zamanla gelişti. Özellikle 1970'li yıllardan sonra imalathaneler açıldı. Şu anda Gedelek'te bulunan 50 işletme, yılda 50 binin tonun üzerinde turşu üretiyor. Yılda 10 ton üretim yapan kadar birkaç yüz tonluk imalatçı firma da bulunuyor. Onlarca çeşit meyve ve sebzenin turşusu, Gedelek'in meşhur kaynak suyuyla yapılıyor. Turşuda sınır tanımıyoruz. Bütün sebzelerin, birçok meyvenin ceviz, kestane gibi ürünlerin turşularını yapabiliyoruz. Yumurtanın bile turşusunu yaptık.''

İZMİR'DEN TRAKYA'YA KADAR ÜRÜN ALIYORLAR

Trak, köylerinin ününün ülkenin dört bir yanına, hatta yurt dışına kadar yayıldığını bildirdi.

Turşusu yapılan ürünlerin tamamının Gedelek'te yetişmediğini dile getiren Trak, şöyle devam etti:

''Yaz aylarında turşu sezonu açıldığında ilk ürün Ödemiş'ten geliyor. Ödemiş'ten aldığımız salatalıkla üretim başlıyor. Ardından Çanakkale, Balıkesir, Afyonkarahisar ve Bursa'dan aldığımız salatalık ve biberlerle üretim devam ediyor. Domatesimizi Karacabey ve Bandırma'dan, lahanayı Trakya bölgesinden alıyoruz. İzmir'den Trakya'ya kadar binlerce köylünün ürününü alıp işliyoruz.''

Ürünlerinin kilogramının 1 lira 25 kuruştan başlayan fiyatlarla satıldığını dile getiren Trak, turşularının yıllara göre farklılık gösterse de 20'den fazla ülkeye ihraç edildiğini söyledi.

GÖÇ ALAN KÖY OLDULAR

Son yıllarda köyden kente göçün yaşandığı, işsizliğin ciddi boyutlara ulaştığı bir dönemde köylerindeki gelişmelerin kıskandıracak boyutta olduğunu ifade eden Trak, şunları kaydetti:

''Köyümüzün 2002 nüfus sayımına göre nüfusu bin 380 kişiydi. 450 haneli köyümüzde şu anda ise bin 800 kişi yaşıyor. Son yıllarda göç alan bir köy haline geldik. İşsizliğin konuşulmadığı bir köyüz. Kadın erkek demeden köyün önemli bölümü fabrikalarda çalışıyor. 50 işletmede yaklaşık bin 500 kişi istihdam ediliyor. Çevre yerleşim birimlerinden de çalışmaya gelenler oluyor.''

Gedelek’te 50 milyon YTL’lik ekonomi

Bursa Orhangazi’ye bağlı Gedelek köyünün kaderi 1929’da köye getirilen salatalık tohumuyla değişir.

Turşu için salatalık üretmek üzere verimli olduğunu düşündüğü Gedelek köyüne yatırıma gelen girişimci Rıfat Minare, köylülerin de girişimcilik ruhunu ateşliyor.

Minare, tohumları dağıttığı köylülerin ürettiği salatalıkları alarak turşu yapar ve lüks oteller ile restoranlara satar. Minare’nin ürettiği turşuların gördüğü ilgi Gedeleklileri harekete geçirir. "Sadece salatalık üretmek olmaz, turşuyu yapabiliriz" diyen köylüler Minare’nin tuşu formülünü şu andaki köyün muhtarının babası sayesinde ele geçirir. Muhtar Osman Trak, o yılları şöyle anlatıyor:

"Turşuluk sebzeler Rıfat Minare’ye gittikten sonra, kendisi turşu yapıp Türkiye’deki lüks otellere pazarlıyordu. 1948’de babam Minare’nin turşu üretimhanesinde 2 yıl ustabaşı olarak çalıştı. Turşu nasıl yapılır öğrendikten sonra da ayrılıp 1950’da kendi işini kurdu. Babam diğer köylülere de turşunun yapılışını öğretti. Tüm köylülerin bu işi sahiplenmesi ile Gedelek turşuda ünü yurtdışına kadar taşan bir marka oldu."

Halen 50’nin üzerinde turşu imalathanesinin bulunduğu Gedelek’te yılda 200 bin ton turşu üretiliyor. Köy entegre üretim yapan bir turşu fabrikası gibi... Turşu üretime geçerek toprağı ekip biçme işini terk eden köylüler, artık çevre köylere üretim yaptırır duruma geldi.

10 bin kişiye gelir kapısı

Orhangazi’nin 20 köyü ve 5 beldesi Gedeleklekliler için turşuluk biber, erik ve salatalık üretiyor. Çanakkale ve Biga’nın bir çok köyünden ise acı biber alımı yapıyorlar. Balıkesir’in çeşitli köyleri ile Ödemiş, Afyon ve Trakya bölgesi de Gedelek köyünün salatalık ihtiyacını karşılıyor. Köyün turşu üretimi ürün alımı yaptığı köylerde dahil olmak üzere, 10 bin kişinin gelir kapısı.

Muhtar Trak, "Civar bölgeler dahil, imalat esnasında 2 bin kişi çalışıyor. Buna nakliyecileri, ambalajcıları ve sebze üretimi yapan çiftçiyi de eklediğimizde 10 bin kişinin bu sektörden para kazandığı ortaya çıkıyor. Köyün turşuculukla yarattığı ekonominin büyüklüğü ise yılda yaklaşık 50 milyon YTL" diyor. Trak, üretimin yüzde 80’inin iç pazara, yüzde 20’sinin ise ihracata gittiğini söylüyor. Trak, girişimcilik ruhunun yanı sıra, bugün gelinen noktada Gedelek’in sahip olduğu su pınarının da büyük bir etkisi olduğu inancında: "Bizim pınarımız çok özel. Bu yüzden Gedelek turşuları hep kıtır kıtır olur. Çok şanslıyız. Bu bize Allah’ın bir lütfudur."

Kendi bahçesinde yetiştirdiği sebzelerden turşu üretimi yapan Gedelekli İbrahim Aygün ise turşu üretiminin kuşaktan kuşağa aktarıldığını söylüyor.

Sanayiciyi bile köye çektiler

Köylüler sadece çevredeki yerleşim yerlerinin ekonomisini canlandırmakla kalmamış, köye yatırım da çekmeyi başarmış. Gedelek köyünde üretilen turşular için 2 ambalaj fabrikası kurulmuş. Gedelek turşuda marka olunca bunu değerlendirmek isteyen büyük sanayiciler de köyün yolunu tutmuş. Yılda 5 bin ton salatalık turşusu üreten Zeytursan, buradan Almanya, Fransa, Ortadoğu ülkeleri, İran, İsrail ve Yunanistan’a ihracat yapıyor.

Gedelek köyünde üretim tesislerini 1983’te kurduklarını belirten Zeytursan Yönetim kurulu Başkanı Turgay Tüfekçioğlu, yıllık üretimlerinin yarısını ihraç ettiklerini söylüyor. Tüfekçioğlu, yıllık cirolarının 14 milyon dolar olduğunu belirtiyor.

Mustafa İnal da Gedelek’in ününü duyup yatırıma gelenlerler iş adamlarından. "1957’de yılında Üsküdar’da mahalle arasında bir turşucu dükkanım vardı. Üretimide orada yapıyordum. Gedelek’in suyunun turşu yapımına çok elverişli olduğunu duyunca buranın yolunu tuttum" diyen Ünallar Turşu’nun sahibi Mustafa İnal, yılda bin tonun üzerinde üretim yaptıklarını ve tamamını iç piyasaya sattıklarını söylüyor.

BURSA ADALARI

 
BURSA ADALARI

Adaları var Bursa'nın...Şaşırtıcı belki ama böyle...

Kapı aralığından bakan küçük bir kız çocuğu gibi Bursa'ya bakıp duruyorlar Uluabat Gölü'nden...

Öylece...Sessiz...

Belki gün içinde bir iki balıkçı uğruyor onlara...Oysa...

Turizme açılmış olsa, Gölyazı Belediye Başkanı Ethem Şahin'i haklı çırakacak bir zenginliği Bursalılara sunacaklar.
 
Gölyazı, Bursa'nın dinlenme merkezine dönüşecek.En büyüğü Manastır Adası...Heybeli var sonra...Arımol'la üçe çıkıyor sayıları...Ve Keremitçi...

Dört adalı bir göl, Uluabat...

Gölyazı'yı besliyor güzelliğiyle ama bu dört ada eğer bir gün olurda herkese açık hale getirilirse...Sahiden de Bursa çok farklı bir kent olacak.

Bir yanı Mudanya'ya, Gemlik'e uzanmış, bir yanında İstanbul'u bile kıskandıracak dört adasıyla bambaşka bir kent hüviyetine bürünecek Bursa.


 
 
Gölyazı Belediye Başkanı Ethem Şahin adalara yatırımcıların ilgi gösterdiğini ancak mülkiyetin özel şahıslarda olması nedeniyle bazı anlaşmazlıkların söz konusu olduğunu ifade ediyor.

Turizme dönük iş yapmak isteyen bir yatırımcıyla ada sahibinin fiyat konusunda uzlaşamadığını, bu nedenle bu projenin hayata geçirilemeden öylece kaldığını belirtiyor.

Uluabat sadece çevresindeki beldeler, köyler için değil, Bursa için de önemli bir göl...


 
2020 Ramsey planıyla koruma altına alınması bir tarafa, gelecekte Bursa'nın önemli su kaynaklarından birisi olarak elde kalacak önemli göllerden birisi Uluabat...

Yani, bütün bunlar, turizme kazandıralacak bu dört adaylı ilgili çalışmaları daha hassaslaştırıyor elbette ki...

Gelişigüzel bir yatırımın değil, Bursa'nın geleceğini öne çıkaran bir anlayışın Uluabat ve Uluabat içindeki adalarda hakim kılınmasını zorunlu hale getiriyor.

Bu hassasiyet çerçevesinde Uluabat içindeki bu dört adanın Bursa'ya kazandırılması bol alternatifli bir kent motivini iyice perçinleyecektir.

Hızlı adımlar atan Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin'in Gölyazı Belediye Başkanı Ethem Şahin'e bu noktada destek vermesi gerekiyor.

Çünkü, Bursa'yı zenginleştirecek bu güzellikler atıl vaziyette orada daha uzun süre öylece kala kalmasın...



ZAMBAK TEPE'YE TAŞINABİLİR...


Gölyazı'yı güzelleştiren sadece Uluabat kıyısında gölle iç içe bir belde oluşu değil.Aynı zamanda muazzam bir tarihi var.Bu özelliği, İznik'ten başlayıp Ilıpınar'a uzanan oradan Gemlik Körfezi boyunca Kurşunlu, Mudanya, Tirilye ve oradan Issız Han'a ulaşan alternatif turizm hattının son halkasına dönüştürüyor Gölyazı'yı...

İçindeki eski evleri dar taş sokaklarıyla göz kamaştırıyor.

Bu bölümlerin turizme açılması demek, Belediye Başkanı Ethem Şahin'in deyimiyle Gölyazı'yı Bursa'nın dinlenme merkezlerinden biri haline getirebilir.Bu noktada Şahin'in önemli düşünceleri var.

Zambak Tepe'ye 250 konutluk bir projeyi gündemine almış.

Toplu Konut İdaresi'yle (TOKİ) bu projeyi hayata geçirebilirse eğer, Gölyazı'nın tarihi ada kısmını buraya taşımayı hedefliyor.Böylece tarihi adada açılacak alanları pansiyon ve kafetarya olarak turizme kazandırmayı düşünüyor.

Bütün bunlar, Gölyazı'yı gizlendiği yerden çıkarıp Bursa'yla daha güçlü buluşturacak gibi...

Kaynak:Olay Gazetesi

BURSA BIÇAKLARI

Bursa Bıçakçıları

Bir zamanlar İstanbul'un ünlü kabadayıları, kuşağının arasında Bursa söğüt yaprağı bıçak olmadan sokağa çıkmazlardı. 
Anadolu'da bağ sahibi olanların hemen hepsinin cebinde, bağ budamak için kullandıkları Bursa işi bir bağ bıçkısı vardır. 
Ceviz aşısı yapmak için mutlaka Bursa işi, çift ağızlı ceviz aşısı çakısı edinmeniz gerekir. 
Bursalı ustalar, çakı-bıçakların sapını manda, sığır ya da koç boynuzundan yaparlardı. Şimdi öylemi ya.. Gelişen teknoloji sayesinde otomatik makinelerde yapılan plastik saplı çakı-bıçaklar, bizim Bursalı ustaların örs üzerinde, çekiçle döverek yaptıkları çakı-bıçakların pabucunu dama attı.

Bursa’ya bıçakçılık “93 Savaşı”ndan sonra Balkan göçmenleri tarafından getirilmiştir. Bu tarihten itibaren göçmen ustalar ve yetiştirdikleri çıraklar aracılığı ile bıçakçılık mesleği gelişerek bugünkü düzeyine gelmiştir. Ancak Bursa bıçakçılığının, temelini oluşturan demircilerin serüvenine baktığımızda yedi yüz yıllık bir geçmişe sahip olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır.Bursa el zanaatları arasında geçmişten günümüze kadar özel bir yeri olan bıçakların ünü günümüzde de sürmektedir. Orhangazi’den başlayarak ilk yedi padişahın kılıç, kama, balta,mızrak gibi aletleri Bursa demirci-bıçakçılarının eseridir. Bugünün bıçakcıları geçmişin demircileri idi. Bayezit ile Timur arasındaki savaşa katılan yaklaşık 70 bin Osmanlı askerinin kılıç, kama, hançer gibi silahlarının hepsi Bursa’da yapılmıştır.Daha sonraki dönemlerde de Osmanlı ordusunun silah ihtiyacını karşılayan Bursalı demirci-bıçakçılar, en son Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında askerlerimizin bir kısmının kılıç ve kama ihtiyaçlarını karşı lamışlardır. Cumhuriyetin ilk yıllarında kılıç ve kama gibi silahların kullanım sahalarının azalması üzerine, bıçak yapım tekniğinde yeniliklere gidilmiş; ekmek bıçağı, sofra bıçağı,meyve bıçağı gibi bıçak çeşitleri ilk defa Bursa’da Okçular Çarşısı’nın altında, Dağıstan Çarşısı’nda üretilmeye başlanmıştır.Geleneksel yöntemlerle el işi ile yapılan bıçakların kullanım alanlarına göre ortalama 150 çeşit bıçak olduğu bilinmektedir. Bel bıçağı, et bıçağı, kıyma bıçağı, kaymak bıçağı, pastırma bıçağı, börek bıçağı, bekçi bıçağı, kasap bıçağı gibi çeşitleri sayılabilir. Ancak Bursa’ya özgü oluklu-yivli Bursa Bıçağı’nın üretimi, 1953’de yivli bıçak ve benzeri aletlere getirilen yasak nedeniyle durmuştur. 2007 yılı itibariyle Bıçakçı Odası’na kayıtlı 148 esnaf, sanatkâr Kayhan Çarşısı’nda, bir kısmı ise Zafer ve Yavuz Selim ile Duaçınarı mahallelerinde faaliyet göstermektedirler.Bursa bıçakçılığı içinde Arnavut çakısının da ayrı bir yeri vardır. Bu çakıların sap kısmı boynuzdan yapılmaktadır. Genelde koç boynuzu kullanılmaktadır. Bıçakların üzerindeki yıldız sayıları bıçağın büyüklüğünü gösterir. Bunun yanı sıra bıçağı yapan usta, üzerine ismini işler. İşte bu bıçak yapım ustalarından Remzi Sarı-çetin de yapmış olduğu Bursa Bıçağı’nı üzerine ismini işleyerek Mustafa Kemal Atatürk’e verilmek üzere Anakara’ya göndermiştir. Bıçakları teslim alan Atatürk 2.10.1922’de Remzi Usta’ya hitaben;“Remzi Usta! Eser-i sanatınız olan bıçaklarınız Bursa’lı bir Türk ustasının yadigarı olarak değil, san’ata karşı olan milli kabiliyetinizin bürhanı (delili) gibi saklayacağım. Biz Türkler yüz sene evveline kadar her şeyi kendi çekicimizle, kendi örsümüz üzerinde vücuda getirir ve kendi çarşımızda kendi elimizle satardık. İşte bunun içün büyük bir millettik.Şimdi açılan devir, demir devridir. Sizi bu devirde en büyük ustalarımızın arasında görmek ister ve tebrik ederim” diyerek bir teşekkür mektubu gönderir.

Ezeli sevdadır Bursa'da bıçak,
Bir aşk ki, erimiş demirden sıcak.
Bilinir üç kıta ve köşe bucak,
Bıçak dense, Bursa namı söylenir.

Hazreti Davud'dur bıçakçı piri,
Dizinde döverdi sıcak demiri,
Dürüstlük ustamın bana emiri,
Çelik denir, bursa namı söylenir.

Konuşur durmadan çekicim örsüm,
Demiri döverken artıyor hırsım,
Çeliğe su vermek bir ömür dersim,
Bıçak dense Bursa namı söylenir.

Ergenekon'dadır bu sırrın ucu,
Bursa'da satılır zaferler tacı,
Yaparım zırhları bölen kılıcı,
Kılıç denir, Bursa namı söylenir.

Yüzümde şerefim kömürün isi,
Kor demir ocağın gülü, nergisi,
Yemen, Çanakkale biliyor bizi,
Süngü denir, Bursa namı söylenir.

Mor menekşelerdendir menevişi,
İki kat bükülür bulunmaz eşi,
Çiviyi keser de dökülmez dişi,
Desterede Bursa namı söylenir.

Arnavut Çakısı kara çelikten,
Kemiği böler de alır ilikten,
Kulaklı saldırma Dünya'da tekten,
Yatağanda Bursa namı söylenir.

http://www.nartube.com/8c1c2bfca21e7e30df688f673cfd0b17a606f2c5:TWZb-y0uaUk.html

http://www.nartube.com/3201703a892386adea7120f6b62d0732cff202c5:owcHw5RPv-A.html

http://www.nartube.com/e64854e529f8f1245ec81823343ee3a11930e027:ZxobryJA1iI.html

  MEŞHUR TURŞUCU KARDEŞLER BURSA İŞİ İDDİA ÇAKILARI



   AVDA KULLANILABİLECEK BİRKAÇ ÇAKI VE BIÇAK