27 Şubat 2009 Cuma

Bursu ulucami minberi



Bursa Ulucami Minberindeki Sırları Bilen Varmı !

Bilmediler; kalptedir, kalptedir asıl feza;

Kalptedir, ölümsüzlük kefili kutsî imza.

Sayıdan sonsuzluğa sınıf geçirtecek not;

Bizdedir ve bizdedir Arş'a giden astronot,

Ve mekândan arınmış ve zamandan ilerde,

Fezayı teslim alma sırrı bizimkilerde.



Bizimkiler ışığa gem vurar da binerler;

Yerden göğe çıkmazlar, gökten yere inerler......


602 yıllk bir minber.... Tarihi minber üzerinde güneş ve galaksi sistemleri var. Hem de gezegenlerin büyüklük oranları ve yörüngeleri gerçek oranlarla örtüşüyor....

1402 tarihinde (Hicri 804) inşa edilen Bursa’nın tarihi sembollerinden Ulu Caminin minberinin Doğu yakasında (mihraba bakan yüz) Güneş sistemi, Batı yakasında ise Galaksi Sistemi yer alırken evrenin kül olarak tasvir edildiği ileri sürüldü. 602 yıllık tarihi minberdeki şekiller bu tespiti doğrular nitelikte. Hem de minberin her iki yüzünde şaşırtıcı şekilde evrenin haritalarının adeta bir krokisi var. Bu kadar büyük bir tesadüf olabilir mi, yoksa bu minberin banisi gerçekten bir astronomi hayranımıydı


İlginç şekillerin sırrını özen kişi Araştırmacı Fevzi Ülgü Alsancak. 1980 yılından bu yana minber üzerinde yaptığı çalışmalarla tarihin derinliklerinde kalan gerçeklere ışık tuttuğunu söyleyen Alsancak, “Alan süsleme motiflerinde simetri yoksa mutlaka bir mesaj vardır” ilkesinden yola çıkarak,minberdeki şekiller üzerine yapılan yorumların tutarsız olduğunu söylüyor. Bilim teknoloji ve uzay bilimleri araştırma tekniklerine kafa yoran bir öğretmen olduğunu belirten Ülgü, motifleri dikkatlice incelediğinde minberin mihraba bakan yüzünde güneş sistemini keşfettiğini söylüyor.


Bursa’da yayınlanmakta olan Apameia dergisinde yer alan bilgilere göre, minberin gizem ve sırlar içerdiğini iddia eden Ülgü, “minberin taşıdığı kıymet ve değerler, açısından şu noktalara dikkat etmek gerekir. Doğu yakası Güneş Sistemi, Batı yakası ise ise Galaksi sistemleri yerleştirilmek suretiyle bir kül halinde kainat sembolize edilmektedir” iddiasında.



Mihrapta yer alan Güneş Sisteminde 9 gezegen var. Bunun da ötesinde gezegenlerin güneşe göre konumlarının ve büyüklükleri gerçek ölçülerle örtüşür oranlarda. Güneş ve gezegenler arasındaki mesafe büyük olduğu için yıldız gezegenlerden farklı olarak 9 damlacıklı kurs olarak işaretlenmiş.



Ülgü, yine Kündekari sanatının bir özelliği olan parçaların birleşmesiyle oluşan çukur kanal çizgilerinin de gezegenlerin yörüngesini temsil ettiğini söylüyor. Bu yüzeyde yer alan bir başka gizem ise serpiştirilmiş halde yıldız motifleri yer alması ve buların içinda kuyruklu yıldızların da bulunması. Ülgü’nün dikkat çektiği en önemli detaylardan bir de Plüton gezegenin tek başına ayrı bir platformda ve bir açı farkı ile gösterilmiş olması. Bilindiği üzre güneş siteminin aynı düzlem üzerinde olan ilk 8 gezegeninin aksine Plütao ayrı düzlemde dolanmaktadır.


Minberin Batı Cephesinde ise 7 adet Galaksi formatı tespit ettiğini söyleyen Ülgü, galaksi platformlarının 5 ayrı renkte sedef kakma ile gösterildiğini söylüyor. Ancak ne yazık ki bugün hatalı boyama teknikleri ile bu önemli detay büyük ölçüde yok edilmiş durumda. Ama kayıtlardan bunu doğrulamak mümkün...

Ülgü’nin bir diğer iddiası ise minberin her iki yüzünde yer alan 3’lü ve 12’li dolap kapaklarının Türk boylarını temsil ettiği yönünde.

Sırlarla dolu minberin giriş kapısı üzerinde Murat Han oğlu Yıldırım Beyazıt Hanın emriyle Hicri 804 yılında minberin yapıldığı bilgisi yer alıyor. Ülgü, kayıtlarda minberin ustası ile ilgili çelişkili bilgiler bulunduğuna dikkat çekiyor. Ülgü’ye göre minberi yapan kişi adını tırabzan süsleme motifine göre tırabzanın sağ ikinci sülüsle yazan Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet. Devak Tebriz yakınlarında bir Türk köyü. O tarihte Mülki amir olan Kadızade Rumi efendi, beceri ve bilgi alış verişi için 300 kadar sanat erbabını Tebriz’e göndermiş ve bir o kadar ustayı da oradan Bursa’ya getirmiştir. Oradan gelen Kündekari sanatçılarının başı Abdülaziz oğlu Mehmet’tir. Bu minber de onun ve ustalarının camiye bir hediyesidir.

Kündekari sanat açısından eşsiz bir değere sahip olan minberin ilginç bir özelliği de 6666 adet abanoz ağacı parçasından vücuda gelmesi. Bu rakamda halk arasında yaygın inaçla Kuran’ı Kerimdeki ayet sayısına tekabül etmektedir....

O dönemdeki İslam ve Türk alimlerinin matematik ve gök bilimlerine yönelik ilminin Batıya nazaran hayli ilerde olduğu da gö önüne alınırsa Ülgü’nün tezleri pek de tutarsız değil. Ne dersiniz bütün bu benzerlikler sadece bir tesadüf olabilir mi?

BURSA ULUCAMİİ
TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK CAMİSİ



Evet başlıkta doğru yazıyor. Ulucami kapalı namaz kılma alanı bakımından Türk Tarihinde yapılan en büyük camidir. Hemen aklınıza Süleymaniye, Sultan Ahmet gelebilir. Fakat o camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avlu alanlarıyla birliktedir. Ayrıca o camiler tek ve çok yüksek bir kubbe ile örtülü olduğundan çok geniş bir bir alanı varmış izlenimi verir. Bursa Ulucami ise çok kubbeli ve alçak tavanlıdır. İçinde bulunan çok sayıdaki sütun yüzünden de daha ufakmış gibi hissetmemize neden olabilse de TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK CAMİSİ halen Bursa Ulucami'dir.



TARİHİ MİNBERİN ÖZELLİKLERİ


Minber bütünüyle kainatı sembolize ediyor. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, 'Yıldırım Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında yaptırılmıştır' ibaresi yer alıyor. Sarmaşık motifleriyle süslü olan tırabzanların sağ çıkış ikinci kolonu üzerinde süsleme motifine uygun sülüs tarzda yazılmış, Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet işi ibaresi dikkat çekiyor. Sanatkarın bu imzası son yıllarda fark edildi.

Minberin doğu cephesinde, biri dar dikdörtgen, diğeri alanı daha geniş üçgen biçiminde, bir diğeri en altta şerit halinde uzanan taşıyıcı dolap serisi banko olmak üzere birbirine bitişik üç kompozisyon alanı bulunuyor. Üçgen ve dikdörtgen yüze ikisi birlikte Güneş Sistemi'nin kabartma formlarla işlendiği bir alan var. Gezegenlerin her biri yörünge hareketleriyle birlikte küresel kabartma motifler halinde Güneş'e olan uzaklık ve aralarındaki büyüklük karşılaştırmaları da verilerek olması gereken yerlerde.

Gezegenler, Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün, Pluto şeklinde olan Güneş'e uzaklık sıralaması da doğru. Büyüklük mukayesesi de baz alındığında Dünya'dan elli bin defa daha büyük olan Güneş, büyük bir ustalıkla mükemmel şekilde işlenmiş durumda.

Anlaşılacağı üzere dünyanın yuvarlak olup olmadığının bile tartışıldığı bir devirde bir ahşap işçisi bile o dönemde bilinen tüm gezegenleri rasgele bir yıldız olarak değil, güneş sistemimizdeki birer gezegen olarak işlemiş..
Peki o çağda bu bilginin sırrı nedir?


kündekâri nedir?
(Süsleme) Camilerde kapı, pencere gibi ağaçtan bölümlerin zamanla çalışarak bozulmaması için, bu bölümlerin küçük tahta parçalarını geometrik bezemeler meydana getirecek biçimde yan yana yapıştırarak yapılması tekniği; bu teknikle yapılmış iş.
bu teknikte tahtalar çivi vs kullanılmadan birbirine bağlanmaktadır

işte abanoz ağacından künkedari tekniği ile yağılmış bir minber

Bursa ulucami



kent merkezinde, Atatürk Caddesi üzerindedir.

Çok ayaklı cami şemasının en klasik ve anıtsal örneği sayılır. I. Bayezid tarafından 1396-1400 yılları arasında yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı cami yaklaşık toplam 5000 metrekare boyutlarında olup 20 kubbe ile örtülüdür. Sekizgen kasnaklara oturan kubbeler mihrap duvarına dik beş sıra halinde dizilmiştir. Kasnaklar mihrap ekseni üzerindekiler en yüksek olmak üzere yanlara doğru gidildikçe her sırada daha alçak düzenlenmiştir. Düzgün kesme taşlarla inşa edilmiş kalın beden duvarlarının masif etkisini hafifletmek için cephelerde her kubbe sırası hizasına gelmek üzere sağır sivri kemerler yapılmıştır. Her kemerin içinde iki sıra halinde ikişer pencere yer alır. Bunların gerek biçimleri gerek boyutları her cephede farklıdır. Son cemaat yeri bulunmayan yapının kuzey cephesinde köşelerde iki minare vardır. Minarelerin ikisi de beden duvarına oturmaz, yerden başlar. Batı köşesindeki minare I. Bayezid tarafından yaptırılmıştır. Sekizgen biçimli kürsüsü bütünüyle mermerden, gövdesi tuğladandır. I. Mehmet'in yaptırdığı söylenen doğu köşesindeki kare kürsülü minare, caminin beden duvarından da 1 m kadar ayrıktır. Şerefeler her iki minarede de aynı olup tuğlalı mukarnaslarla bezelidir. Kurşun kaplı külahlar 1889'daki yangında ortadan kalkınca, bugünkü boğumlu taş külahlar yapılmıştır.Türk islam dünyasının en eski camilerinden birisi ulu camiidir.Evet başlıkta doğru yazıyor. Ulucami kapalı namaz kılma alanı bakımından Türk Tarihinde yapılan en büyük camidir. Hemen aklınıza Süleymaniye, Sultan Ahmet gelebilir. Fakat o camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avlu alanlarıyla birliktedir. Ayrıca o camiler tek ve çok yüksek bir kubbe ile örtülü olduğundan çok geniş bir bir alanı varmış izlenimi verir. Bursa Ulucami ise çok kubbeli ve alçak tavanlıdır. Minber bütünüyle kainatı sembolize ediyor. Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede altın yaldızla Osmanlıca olarak, 'Yıldırım Beyazıt Han tarafından hicri 804 (miladı 1402) yılında yaptırılmıştır' ibaresi yer alıyor. Sarmaşık motifleriyle süslü olan tırabzanların sağ çıkış ikinci kolonu üzerinde süsleme motifine uygun sülüs tarzda yazılmış, Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet işi ibaresi dikkat çekiyor. Sanatkarın bu imzası son yıllarda fark edildi.Minberin doğu cephesinde, biri dar dikdörtgen, diğeri alanı daha geniş üçgen biçiminde, bir diğeri en altta şerit halinde uzanan taşıyıcı dolap serisi banko olmak üzere birbirine bitişik üç kompozisyon alanı bulunuyor. Üçgen ve dikdörtgen yüze ikisi birlikte Güneş Sistemi'nin kabartma formlarla işlendiği bir alan var. Gezegenlerin her biri yörünge hareketleriyle birlikte küresel kabartma motifler halinde Güneş'e olan uzaklık ve aralarındaki büyüklük karşılaştırmaları da verilerek olması gereken yerlerde. Bursa ulucami diğer camilarden ayıran diğer bir özellik ise caminin tam ortasında şadırvanın olması.

Ulu Cami

ursa'nın en heybetli ve en çok cemaat alan camiidir. Sultan Yıldırım Bayezıd Niğbolu savaşını kazandıktan sonra 1398-1400 yıllarında inşa ettirmiştir. Cami kalın duvarlara ve 12 büyük yığma ayaklara bağlanan kemerlere ve pandantiflere oturan 20 kubbe ile örtülüdür. Orta kısmındaki kubbenin üstü camlıdır. Altında 16 köşeli mermer şadırvan vardır. Caminin inşa edileceği yerdeki yapıların istimlakı sırasında bir kadın evini satmak istemeyince zorla alınır. Gönül rızası olmadan alınan yerde namaz kılınmaz gerekçesiyle evin yerine gelen kısımda şadırvan yaptırıldığı rivayet edilmektedir.
Minberi ağaç işçiliğinin bir şaheseridir. Oyma kabartma, geometrik, yıldız, çivi başları ve gülçelerle süslüdür.

Taç kapısı başlı başına sanat abidesidir. 1399-1400 yıllarında tamamlanmıştır. Sanatkarı Mehmed bin Abdülaziz Dakıva'dır.

Zarif sekiz ceviz sütun üzerine oturan müezzin mahfili 1549 yılında yapılmıştır. Mihrabı sekiz sıra stalaktitlidir. Kum saatinin etrafındaki Ayet'el-kürsi sülüsle yazılmıştır. Ayrıca küfi ihlas suresi yazılıdır. Mihrap 1571 yılında tamamlanmıştır. Camideki diğer yazılar ve yaldız boyalar 1904 yılında Mehmed Usta tarafından yapılmıştır.

Caminin ilk yapıldığı zaman üç tane olan kapısına 1740 yılında Hünkâr Mahfili kapısı eklenmiştir. Kapıların ikisi yenidir. Altıngenlerin oluşturduğu, yıldızların dekore ettiği tablalardan meydana gelen doğudaki ceviz kapı, cami ile aynı yaştadır.

Tek sütun üzerine oturan yuvarlak mermerden kürsü 1815 yılında yapılmıştır. Cepheler sağır kemerler içinde, altta ve üstte ikişer pencereden oluşmaktadır. Cephelerin tümü kesme taştan yapılmıştır.

Caminin kuzey cephesinin köşelerinde, kaidesi mermerden gövdeleri tuğladan örülmüş birer minaresi vardır. Batıdaki minarelerin içinde çift merdiven mevcuttur. Bunun yardımı ile çatıya çıkılmaktadır.

Cami, Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin tarafından 1403 yılında ve Karamanoğlu Mehmed Bey'in 1413 yılındaki Bursa muharasası sırasında yaktırılmıştır. 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde ve 1889 yangınında hasar görmüştür.


Ulu Cami, Bursa’nın en görkemli camisidir ve en önemli tarihi yapılarındandır. Evliya Çelebi’nin ifadesi ile Bursa’nın Ayosofayası’dır.
*

Ulu Camii Osmanlı Devleti’nin dördüncü hükümdarı Yıldırım Bayezıd tarafından 1396-1399 yılları arasında yaptırılmıştır. Rivayete göre Sultan, Niğbolu Zaferi öncesinde savaşı kazanmak için Tanrıya yalvarmış ve 20 cami yaptırmayı adamıştı. Zaferden sonra damadı Emir Sultan’ın önerisi ile 20 cami yerine 20 kubbeli tek bir cami yaptırmaya karar vermişti. Cami, zaferden elde edilen ganimet ile yapılacaktı. Ancak 1402’deki Ankara Savaşı’nda sultanın esir düşmesinden sonra Timur camiyi ahır olarak kullanmış, 1403 yılında Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin yaktırmış, 1413’de Karamanoğlu Mehmet Bey’in kuşatması sırasında cami tekrar yanımıştı. Onarımı, Bayezıd’ın oğlu 1. Mehmet gerçekleştirdi ve cami 1421 yılında ibadete açıldı. Ulu Cami, 1 Mart 1855 tarihlerindeki büyük depremde ve 1889 yangınında hasar görmüştür.

*

Caminin iki minaresi vardır. Kuzeybatı köşede yer alan cami ile birlikte Yıldırım Bayezıd döneminde inşa edilmiş; kuzeydoğudaki muhtemelen Çelebi Mehmet tarafından yaptırılmıştır
*

2215 metrekare alan kaplayan Ulu Cami, her biri dörder kubbeli 5 bölümden oluşur. Ortadaki kubbe açıktır. Telle örtülü bu orta kubbeden giren yağmur damlaları havuzda toplanır, ışık ise camiyi aydınlatırdı. Günümüzde kubbe camekanla kaplı olduğunda yağmur suyu toplama işlevini gerçekleştirmiş ama aydınlatma görevi devam etmektedir.
*

Ortadaki kubbenin altında havuzlu, 18 köşeli bir şadırvan bulunur. Ulu Cami’nin özelliklerinden birisi olan şadırvanın yapılma nedeni şöyle hikaye edilir: Cami yapımı için arazi istimlak edilirken, şadırvanın bulunduğu yerdeki toprak parçasının sahibi olan hanım, arazisini satmak istememiş ve arazi zorla alınmış. Ancak daha sonra, zorla alınan yerde namaz kılınmaz düşüncesiyle o yere şadırvan yapılmıştır. Şadırvanın 65 metrekareden ibaret olduğu düşünüldüğünde doğruluğu şüpheli bir hikayedir.

İçindeki şadırvan ve duvarlarında yer alan dev boyutlardaki yazılar , Ulu Cami’nin kendine özgü özellikleridir. Günümüzde Ulu Cami’de 21 hattat tarafından yapılmış 45 levha, 87 duvar yazısı bulunmaktadır. Ulu Cami’de günümüzde mevcut olan hüsn-i hat eserleri, Zafer İhtiyar’ın Bursa Ulu Cami: Bir Hüsn’ü Hat Sergisi adlı kitabında fotoğrafları, okunuşları, anlamları, yazılış tarihleri, hattatları ile tanıtılmaktadır.

#
Ulu Cami’nin Devaklı Abdülaziz oğlu Mehmet tarafından yapılan taç kapısı, sert ceviz ağacından hiç çivi kullanılmadan yapılmış minberindeki ağaç işçiliği birer şaheserdir. Minber, kainatı temsil eder. Üzerine güneş sistemi kabartma bir formla işlenmiştir. Gezegenler, güneşe uzaklıkları ve büyüklüklerinin oranları doğru olarak yerleştirilmiştir.
#

Hutbe’nin sağ tarafında yüksekçe bir yere asılan siyah örtü, Kabe kapısının örtüsüdür. Mısır Seferi’nden sonra halife olan Yavuz Sultan Selim, Mekke’de onarıma girişmiş, bu arada Kabe’nin örtüsünü İstanbul’dan gönderilen yeni örtü ile değiştirmiştir. Yavuz, eski örtüyü ise Bursa’ya getirtip Ulu Cami’ye hediye etmiş ve kendi elleri ile taşıyıp asmıştır. Saf altın iplik ile üzerine ayetler işlenmiş bu örtü, yüzyıllar boyu kararmadan kalmıştır ;ancak yapılan bazı hatalı restorasyonlar sounucu caminin rutubet alması üzerine işlemeleri dökülmüş olduğundan günümüzde ayetler ancak parlak ışık altında görülebilir.
#

Namaz kılma alanı bakımından Türk tarihinde yapılan en büyük camidir. (Süleymaniye, Sultanahmet gibi diğer büyük camilerin büyüklüğü duvarlarla çevrili avluları ile birliktedir. Ulu Cami ise alçak tavanlı, çok kubbeli ve sütunlu olduğu için daha küçük olduğu izlenimi verir ama gerçekte namaz kılma alanı en büyük camidir. )
#

Ulu Cami, kimi din adamlarınca İslam’ın 5. en yüksek mertebesindeki ibadethane olarak kabul edilmiştir. (İslam’da en yüksek mertebeli cami, Mekke’deki Mescid-i Haram, diğerleri Medine’deki Mescid-i Nebevi, Kudüs’teki Mescid-i Aksa, Şam’daki Emeviye Camii’dir. Beşincilik kimilerine göre Anadolu’da inşa edilen ilk cami olan Diyarbakır’daki Ulu Cami’ye aittir; ancak Emir Sultan, Akşemsettin, Molla Gürani gibi din adamlarının konuşmalarına göre beşincilik metresi Bursa’daki Ulu Cami’nindir.) Ulu Cami’nin kutsallığı, yapıldığı devirde din adamlarının ve evliyalarının gösterdiği ilgiden gelir (Yapılmasını teklif eden Emir Sultan; ilk namazı kıldıran Somuncu Baba; ilk cemaati Emir Sultan, Molla Fenârî, Yıldırım; ilk imamı Süleyman Çelebi; müezzinlerinden birisi Üftade)
#

Cami yapımı sırasında işçileri sürekli güldürerek yapımı geciktiren demirci ustası Kambur Bali Çelebi (Karagöz)’ün Yıldırım Bayezıd tarafından öldürtüldüğü çok sık tekrarlanan bir hikayedir.
#

Mevlit yazarı Süleyman Çelebi ömrü boyunca Ulucami’de imamlık yapmıştır. (Türbesi Çekirge’de, mezar taşı Muradiye’de bulunmaktadır.)
#

Ulu Cami hakkında geliştirilen çeşitli hurafeler vardır. (Kıble duvarındaki vav işaretinin yanında Hızır Peygamber’in bulunduğu, işaretin önünde namaz kılanların her duasının kabul olunacağı; caminin kuzeybatı penceresindeki parmaklıkların Davut Peygamberin demirleri olarak tanıtılması ve o parmaklıklara yapışarak dua edilmesi gibi).

Kaynak: bursadayasam.blogcu.com/605698/

24 Şubat 2009 Salı

BURSA




Bursa, 2000 ve 2007 resmi nüfus sayımına göre Türkiye’nin 4. büyük ili ve 4. büyükşehir nüfusuna sahip şehridir. Marmara Bölgesi’nin Güney Marmara bölümünde yer almaktadır. Ekonomik açıdan Türkiye’nin en gelişmiş illerinden biri olan Bursa, tarihî ve doğal zenginlikleriyle de önem taşır. Ayrıca Türkiye’nin en önemli sanayi kentlerinden biridir. Yüzölçümü 10.891 km2 olan Bursa ili kuzeyde Marmara Denizi ve Yalova ili, kuzeydoğuda Kocaeli ve Sakarya, doğuda Bilecik, güneyde Kütahya ve Balıkesir illeri, batıda yine Balıkesir iliyle çevrilidir.


Tarih boyunca, Osmanlı’nın bölgeye getirdiği Türkmenler, daha sonra da gerek Balkanlar, gerekse de Kafkaslar’dan yapılan göçlerle Pomak, Boşnak, Arnavut, Rumeli Türkleri, Çerkezler, Dağıstanlı Lezgiler, Avarlar, Dargiler, Abazalar, Tatarlar vb. etnik gruplar Bursa’ya yerleşmişlerdir. İl genelinde tarihin derinliklerinden beri yerleşik halkı Manavlar azınlıkta kalmış ve gelen göçlerle kültürel doku tamamen değişikliğe uğramıştır. Günümüzde daha çok köylerde bulunan manavlar, manav olduklarını ifade ederler.


Bursa’nın Tarihi




Yapılan araştırmalar Bursa yöresinin M.Ö. 4000′lerden beri çeşitli yerleşimlere sahne olduğunu göstermektedir.

Bu topraklara M.Ö. 13. yüzyıldan sonra Bitinler ve Misler yerleşti.

İlk çağda Bitinya ve Misya’nın komşu olduğu bir alanda yer alan yöre M.Ö. 7. yüzyılda Lidya’nın, M.Ö. 546′da da Perslerin egemenliğine girdi.

M.Ö. 334′e kadar süren Pers egemenliği boyunca Bitinyalılar kendi yöneticilerini seçme hakkına sahipti. M.Ö. 328′de Bitinya Krallığı kuruldu. Kral Zipoetes döneminde gelişen krallık, oğlu I. Nikomedes zamanında en güçlü haline ulaştı. M.Ö. 230-182 arasında Bitinya kralı olan I. Prusias Bursa kentinin kurucusu olarak kabul edilir. Bursa adının da kentin o zamanki adı Prusa’dan kaynaklandığı sanılmaktadır.

M.Ö. 74′te Roma’ya bağlanan Bitinya’nın başkenti Prusa’dan Nikomedeia’ya (İzmit) taşındı.

M.S. 395 yılında Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesinden sonra Bizans yönetiminde kalan Bursa, imparatorluğun Doğu Eyaleti’ne bağlı beş diyosezden Asya Diyosezi sınırları içindeydi.

M.S. 555′lerde bölgede ipek üretimine başlanmış ve doğal sıcak suları nedeniyle küçük bir kaplıca kenti kurulmuştur.

Kent özellikle 11. yüzyılda Selçukluların saldırısına uğradıysa da 14. yüzyıla değin Bizans yönetimi altında kaldı.


Uzun çatışmalardan sonra 1326′da Orhan Bey Bursa’yı alarak Osmanlıların başkenti yaptı.

Bursa’nın fethi(1326 yılında) ile kurulan Bursa Mehterhanesi 1826 yılında Yeniçeriliğin kaldırılışıyla beraber kapatılmıştır.

Bursa 1365′te Edirne’nin başkent yapılmasına kadar bu durumunu korudu. Bursa, İstanbul’un fethine kadar Osmanlıların en önemli merkeziydi.

Bursa yöresi 1900′lerin başında Hüdavendigâr Vilayeti’nin sınırları içindeydi. Kentin belediyesi 1877′de kuruldu.

Kurtuluş Savaşı yıllarında çeşitli yörelerinde ayaklanmalar çıkan Bursa, 8 Temmuz 1920′de Yunanlılarca işgal edildi; 11 Eylül 1922′de işgalden kurtuldu.


Enlem/Boylam: 28° / 30° enlem ve 40° boylam

Büyüklük: 10.891 (km²)Nüfus: 2.439.876

Saat dilimi: +2 (GMT +/-)
Türkiye Telefon Kodu: 90
Bursa Alan Kodu: 224


Bursa İlimiz Hakkında Geniş Bilgiler (1)


Bursa ve çevresi, çok eski yıllardan bu yana büyük kültürlerin beşiği olmuştur. Bulunduğu alan ve Asya ile Avrupa arasındaki bir bölgede olması nedeniyle hem Asya, hem de Avrupa kültüründen etkilenen Bursa'da Hitit, Lidya, Frigya, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı kültürleri izler bırakmıştır

Tarih içinde, Bithynia ve Mysia bölgeleri içinde kalan kentin çevresinde Nikaia / Nicea (İznik), Cius / Kius (Gemlik), Apameia (Mudanya), Apollonia (Gölyazı), Miletapolis (Mustafakemalpaşa), Kalchedon (Kadıköy), Nicomedia (İzmit), Antiocheia (Yalova) şehirleri yer almaktaydı.
Antik yazar Strabon; Bithynia sınırlarının doğuda Sangarios (Sakarya) nehri boyunca, kuzeyde Byzantion (İstanbul) ve Kalchedon (Kadıköy), batıda Parapontis (Marmara denizi), güneyde Mysia ve Hellepontus Phrygiri'ası ile sınırlandığını belirtmektedir.
Bursa'nın tarihi geçmişi Neolitik (M.Ö. 8000-5000-Cilalı Taş Devri), Kalkolitik (M.Ö. 5500-3000-Bakır-Taş Devri) dönemlere kadar inmektedir. İznik gölü çevresinde Tepecik, Söğücek ve Mekece yörelerinde Neolitik, Sölöz'de Kalkolitik Çağa, Orhangazi, Ilıpınar'da Neolitik ve Kalkolitik Çağlara, İnegöl şehir merkezinde "İnegöl Höyüğünde" Troia I-Tunç Çağı (M.Ö. 3000-2500) ile Çağdaş yerleşimlere rastlanılmıştır.
İznik, İnegöl ve Yenişehir ovalarında yapılan yüzey araştırmalarında ise tarihinin Eski Tunç çağına kadar indiği tespit edilmiştir.
M.Ö. 1700-1200 tarihleri arasında Anadolu'da Hitit hakimiyeti görülür. M.Ö.1200'lerde Trakya üzerinden Anadolu'ya gelen göçler neticesinde yıkılan Hitit imparatorluğu M.Ö. 9-6. Yüzyılları arasında Anadolu'nun Güney ve Güneydoğu bölgelerinde çeşitli Geç Hitit Beylikleri adı altında yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Hitit'lerin Bithynia ve Mysia bölgelerine kadar yayıldıkları düşünülmektedir. Hitit devletinin yıkılması ile Batı Anadolu'da Frig (M.Ö. 750-546/300) hakimiyeti görülür. Aynı tarihlerde Doğu Anadolu bölgesinde maden ticaretini elinde tutan Urartu'lar yaşamaktaydı.


Trakya üzerinden Anadolu'ya giren Frigler önce Marmara denizinin güney ve güney doğusunda yerleşmişlerdir. Bursa ve çevresinin de Frigler tarafından iskan edildiği varsayılmaktadır. Frigler, Trakya üzerinden gelen yoğun göç dalgaları sonucu Orta Anadolu'ya kayarak Gordion'u başkent yaparlar.
Batı Anadolu'da ise Lidya (M.Ö. 700-300) uygarlığı varlığını sürdürmekteydi. Lidya krallığını yıkan Persler (M.Ö. 545-333), bütün Anadolu'ya yayılarak Bursa ve çevresine de hakim olurlar. Bu dönemde Daskyleion (Bandırma-Ergili)'da Pers Satraplığı bulunmaktaydı.

Persler'in Anadolu'daki ikiyüzyıllık hakimiyeti Büyük İskender'in M.Ö. 333'de Pers kralı Darius'u yenmesine kadar devam etmiştir. Persler'in baskısı Batı Anadolu şehirlerinin ayaklanmasına neden olmuştur. Bu ayaklanma içinde Bithynia bölgesi şehirleri de yer almaktaydı.

Bithynia bölgesi halkı M.Ö. VII yüzyılda Trakya'dan göç eden Bityn ve Tyni kavimlerinin bu bölgeye yerleşmesi ile meydana gelmiştir. Bithynia bölgesi kral I. Nikomedes (M.Ö. 279-250) zamanında en saygın krallık haline gelmiştir. Krallık IV. Nikomedes döneminde M.Ö. 74 tarihinde Roma imparatorluğuna bağlanmıştır.
Bursa ve civarı önceleri Bithynia olarak anılmaktaydı. Bithynia'nın en eski halkı Bebryk, Migdones ve Mariandini'lerdi. Avrupa'dan gelen Bithyn'ler adlarını tarihten sildikleri Bebryk'lerin yerine yerleşmişlerdir. Bugün Anadolu' nun en eski halkının M.Ö. VII yüzyılda göç eden Bithynia'lılar olduğu kabul görmüştür. Sonra da Mysia'lılar gelmiştir.
Adını Bithynia kralı 1. Prusias'dan alan Bursa ve çevresi çok eski çağlardan beri yerleşimlere sahne olmuştur. 1942 yılında Alman Arkeologlarca İnegöl höyüğünde gerçekleştirilen kazılarda höyüğün; en alt tabakalarındaki buluntuların Troya I, daha üst tabakalarındaki buluntuların ise Bozüyük ve Demircihöyük ile çağdaş olabileceği ortaya çıkmıştır.


1948'de İznik gölünün kuzeyinde yapılan yüzey araştırmalarında taş devirlerinde kurulduğu anlaşılan bazı höyükler saptanmıştır. 1955'de yapılan bir başka araştırmada pretohistorik (yazılı tarih öncesine geçiş dönemi) kalkolitik (bakır-taş çağı) buluntularına rastlanmıştır. Aynı yörede son kalkolitik ve erken Tunç Çağı'nın preklasik Lydia çanak çömlekleri elde edilmiştir.
Orhangazi ilçesi yakınlarındaki Ilıpınar höyüğünde 1986 yılından bu yana yapılan kazı çalışmalarında üst üste altı-yedi yerleşim alanı saptanırken, bu höyüğün yakınlarındaki Hacılartepe höyüğünün taş devrinden kalma bir yerleşim alanı olduğu belirlenmiştir. M.Ö. V. Yüzyılda yazılan Herodot tarihinde Kius/Gemlik, Bursa ve çevresinde var olan ve Argonotların kolonisi olan tek kenttir.

Kius/Gemlik'in kuruluşu M.Ö. XII yüzyıla kadar çıkar. Apemea/Mudanya kentinin ise M.Ö. X. yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Uluabat gölü üzerindeki Apollonia/Gölyazı yerleşiminin de M.Ö. VI. yüzyıldan önce kurulduğu sanılmaktadır.
Krezus/Kroisos (M.Ö. 561-546) tarafından Lidyalıların egemenliğine sokulan Bursa bölgesi daha sonra bir süre Pers/İran egemenliğine girmiş ve bu savaşlar sırasında tahrip olmuştur. Kadıköy' de kurulan Chalchedon Cumhuriyeti, Bursa ve civarını saldırılarla tahrip etmiştir.
Dedaldes, İranlılara karşı savaşarak bir bakıma bağımsız bir Bithynia Devleti kurmuştur. Dedaldes'in oğlu Boritas ve onun oğlu Bas/Byas (M.Ö. 378-328) Bithynia krallığının ilk kralı sayılmaktadır.
M.Ö. III. Yüzyılda Mudanya'da Myrleia/Apameia kenti, M.Ö. II. Yüzyılda Mustafakemalpaşa yakınlarındaki Melde tepesinde antik Miletopolis kenti, 356 yılında Orhangazi'de Basilinopolis kenti kurulmuştur. Tüm bu antik kentlerin dışında, İznik gölünün güneyinde bugünkü Sölöz köyünde Pythopolis, Yenişehir' de Otroia, Orhaneli' de Adriani, Karacabey' de Kremastis, Eşkel'de Dasklium, Çekirge' de Plai, Kurşunlu'da Brillos gibi ikinci derece önemde olan yerleşimler de vardır.
Bölgenin bir diğer önemli kenti de Nicea/İznik' tir. M.Ö. V. Yüzyıldan önce kurulan ve Helikore adını taşıyan İznik, M.Ö. 316 yılın da işgal edilip Yunan kolonisi olmuştur.

M.Ö. I. yüzyılda yaşayan Strabon'un ünlü coğrafyasında Bursa kenti ile ilgili en eski bilgi şu şekilde yer alır; "Prusa, 'Mysia Olympos'u eteklerinde kurulmuş ve iyi yönetilen bir kenttir. Frigyalılar ve Mysialılar ile sınır komşusu olan bu kent, Kroisos'a karşı savaşan Prusias tarafından kurulmuştur".

V.yüzyılda yaşamış Yunan coğrafyacısı Bizantion'lu Etien'e göre de Bursa; Cyrus ile çağdaşı olan kral Prusias döneminde kurulmuştur. Bursa, Bithynia kralı I. Prusias (M.Ö. 232-192) döneminde kent statüsüne yükseltilip çevresi surlarla çevrilmiştir.

Roma ile yaptığı savaşı kaybeden Kartaca Kralı Hannibal, askerleriyle birlikte sığındığı I. Prusias tarafından büyük itibar görmüş ve krala minnettarlığının belirtisi olarak M.Ö. 185' de Bursa kentini kurmuş, bu nedenle de kente Prusa adı verilmiştir. Bursa'nın kuruluşuyla ilgili bu en eski bilgi M.Ö. II.-III. yüzyılda yaşamış Plinius'a aittir.

Ancak, yöreye ait kesin bilgiler M.Ö. 700'lere dayanmaktadır. Homeros bölgeden Mysia olarak söz etmektedir. Günümüzde ise Bursa yöresinde Mysia yerleşmelerini anımsatan iki yerleşim bulunmaktadır: Misi (Gümüştepe) ve Misebolu (Aydınpınar).
Prusia adı zamanla Prusa, sonra da Bursa'ya dönüşmüştür. Bithynia Krallığı ile Bergama Krallığı arasındaki savaşlar neticesinde zayıflayan Krallık, M.Ö. 74'te Roma İmparatorluğu tarafından gönderilen Proconsul'lerce (Eyalet Valisi) yönetilen bir Asya Eyaleti haline gelmiştir.
Bursa M.S. 385–1326 yılları arasında ise Bizans dönemini yaşamıştır. M.S. 555'lerde bölgede ipek üretimine başlanmış ve doğal sıcak suları nedeniyle küçük bir kaplıca kenti kurulmuştur.
PRUSA'DAN BURSA'YA
Türkler bölgeye ilk kez 1071 yılından sonra gelmişlerdir. İznik 1081–1097 yıllarında Anadolu Selçuklu Devletinin başkentliğini yapmıştır. 1097 yılındaki haçlı savaşları sonucunda İznik haçlıların eline geçti. 1204 yılında Theodor Laskaris' in kurduğu İznik Bizans İmparatorluğu 1261 yılına kadar varlığını sürdürdü.

Prusa (Bursa) 1204–1261 yılları arasında Nicaea'ya (İznik) bağlı, genelde kale içinde kalmış ve fazla büyüyememiştir. XII. Yüzyılda Bizanslıların Bursa ve civarına çok sayıda Sırp ve Bulgar'ı iskân ettiği bilinmektedir.
Selçuk İmparatorluğu'nun zayıflayıp dağılmaya başlamasıyla kurulan Anadolu Beylikleri içinde zamanla gelişen Osmanlı Beyliği çevredeki Tekfurların topraklarını alarak güçlenmiştir. Osmanlılar Bursa'ya geldiklerinde, Bursa ve çevresinde çok değişik etnik gruplardan Ortodoks Hıristiyanları bulmuştu.
Bursa 1307 yılında Osman Bey tarafından kuşatılmış, uzun süren kuşatmadan sonra 6 Nisan 1326'da Osman Bey'in oğlu Orhan Bey'in kenti teslim alması ile Bizans devri kapanmış, Osmanlı devri başlamıştır.
OSMANLI DÖNEMİ VE İLKLER ŞEHRİ BURSA
Osmanlılar Bursa'yı aldıklarında kent sadece hisar içinden ibarettir. Fetih sırasında
uzun süren kuşatmalar esnasında Bursa çevresinde mahalleler kurulmuş, Orhan Gazi, adına bir külliye yaptırmıştır. Surlar dışında mevcut yerleşmeye yakın, hâkim noktalarda cami, hamam, imarethane, darüşşifa, medrese gibi kamu yapıları inşa edilerek bu külliyelerin çevrelerinde konut alanları yaratılmış ve böylece bir yerleşme geleneği başlamıştır.
Bursa'da yapılan anıtlar içinde en büyük payı cami ve mescitler oluşturur. II. Murat da dahil olmak üzere ilk Osmanlı Sultanlarının eserlerinin büyük çoğunluğu Bursa'da yapılmıştır. Bu nedenle Osmanlıların ilk devirlerine özgü mescit ve cami yapımı Bursa'da gelişmiştir. Kanatlı veya "Ters T" planlı camiler olarak adlandırılan bu yapılar, adeta Bursa ile özdeşleşmiştir.
Orhan Gazi'nin şehrin doğusuna yaptırdığı külliyeye karşın Sultan I. Murat, Çekirge'de yaptırdığı külliye ile şehrin batıya gelişimini hedeflemiştir. Kentin ana merkezini Ulucami ve Kapalıçarşı belirler. Bu bölgenin özelliği günümüze kadar değişmeden gelmiştir. Bursa'daki mescit ve camiler, sadece ibadet için değil, mahallenin birer meclis binası olarak da kullanılmıştır. Yeşil caminin XIV. yüzyılda hükümet binası olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Osmanlı İmparatorluğunun ilk 200 yıllık döneminde diğer kentlere göre Bursa, büyük gelişmeler göstermiş, bir çok mimari yapı ile süslenmiş, devrinin tanınmış medreseleri ile bilim aleminin merkezi olmuş, canlı bir ticaret şehridir.

Osman Gazi zamanında 11, Orhan Gazi zamanında 130, l. Murad döneminde 66 ve Yıldırım Bayezid döneminde 111 anıt yapı yapılmıştır. Yapılan bu anıtların da 140'ı cami veya mescit, 30'u medrese, 7'si okul, 5'i han, 2' si kervansaray, 45'i hamam, 27' si türbe, 3'ü köprü, 5'i kale, 17'si imaret, 6'sı saray, 24'ü zaviyedir. Bu dönemdeki anıtların çok büyük bölümü de Bursa ve ilçelerinde yapılmıştır ve büyük çoğunluğu dinsel yapıtlardır.

1390 yılında Yıldırım Beyazit tarafından yaptırılan ve Osmanlı Devletinin ilk hastanesi olarak kabul edilen Yıldırım Darüşşifası, 1399 yılında Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan, Evliya Çelebi'ye göre Bursa'nın Ayasofya'sı olan 20 kubbeli Ulu Cami, 1421 yılında Çelebi Sultan Mehmet tarafından yaptırılan ve Bursa'nın en değerli anıtsal yapısı olan Yeşil Türbe, 1425 yılında Sultan II. Murat tarafından yaptırılan "Bursa kemerli" ve "Ters T" planlı Muradiye Camii, XV. yüzyılın başında Yıldırım Bayezid'in kızı ve Emir sultan' ın eşi Hundi Fatma Hatun tarafından yaptırılan, Bursa camileri içerisinde en geniş ve en güzel avlusu olan Emir sultan Camii, Bursa'nın mekânsal gelişimini etkileyen ve geçmişi günümüze taşıyan sanat eserleridir.
1900'lü yıllarda Bursa'da 253 türbe belirlenirken; bugün 45'i türbe, 19'u yapısız toplam 64 kadar türbe ayakta kalabilmiştir. Bursa tarih boyunca önemli bir ticaret kenti idi. Han ve bedestenler birer ticaret merkezi görevi üstlenirlerdi. Çin'in, Orta Asya' nın ve İran'ın ham ipeğini, baharatını, cam ve porselenlerini, sanatını batıya taşıyan kervanlar, hanlar bölgesinde konaklayıp, mal bırakır ve Bursa ipeklisini yükleyerek dönerlerdi.
Floransa, Venedik ve Lofça ile birlikte dünyadaki 4 çarşı köprüden biri olan ve üzerinde 30 dükkânın bulunduğu Irgandı köprüsü, 1442 yılında yapılmıştır. Bursa' da yapılan 25 kadar handan bugün 13 tanesi ayakta kalabilmiştir.
Bursa, 1453'te İstanbul'un fethine değin Osmanlı'nın kuruluş dönemindeki başkent konumunu korumuş ve sürekli gelişmiştir. Ancak Edirne'nin Murat Hüdavendigar zamanında başkent olması ve Osmanlı Ordusu'nun Rumeli'ye geçerek tutunmasından sonra; Bursa ümeranın ve Türkmen akıncılarının gaza üssü olmaktan uzaklaşmış, giderek önemini yitirmeye başlamıştır. Bununla beraber, gerek ekonomik gelişmesi, gerekse Anadolu seferleri için zorunlu bir merkez üs niteliğini koruması açısından geleneksel başkent sayılma konumunu sürdürmüştür.
İstanbul'un fethi ile Bursa Marmara Bölgesi'nde çarşı, pazar ve hanları ile önemli bir ticaret merkezi; medreseleri ile kültür şehri olarak önemini devam ettirmiştir.
Osmanlı Dönemi Bursa’sı kaplıcalar açısından da zengin bir kenttir. Kaplıcalarla ilgili en erken bilgi M.S. 82 yılına kadar iner. Bursa hamamlarının Türklerden önce Romalılarca yapıldığı yazılı belgelerde yer almaktadır. 1927 yılında Bursa'da 50 hamam varken, günümüzde ancak 37 tarihi hamam ayakta kalabilmiştir.
1839'da Bursa, Hüdavendigar Vilayeti'nin merkezi olurken Bilecik, Kütahya, Karesi (Balıkesir), Karahisar (Afyon) ise bağlı sancaklardır.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE BURSA
8 Temmuz 1920'de Bursa'nın Yunanlılar tarafından işgalinden sonra, 11 Eylül 1922'de yeniden Türk egemenliğine geçmiştir. 29 Ekim 1923'te ilan edilen Cumhuriyet ile birlikte Bursa şehri kültür, sanayi ve tarım merkezi olarak gelişmesini sürdürmüştür.

Cumhuriyet dönemiyle birlikte planlama çalışmalarına başlanan şehirde, 1960'lı yıllardan itibaren sanayinin önemi artmış, kentin nüfus ve kentsel gelişimi hızlı bir değişime uğramıştır. Coğrafi konumu, tarımsal, ticari ve sanayi potansiyelinin yüksek oluşu kentin çekiciliğini her dönem korumasını sağlamaktadır.
Hızlı sanayileşme, göç ve nüfus artışı beraberinde çevre kirliliği, kaçak yapılaşma, işsizlik, suç oranının artması gibi dünyanın büyük metropollerine özgü birçok kentsel sorunu da doğurmuştur.
Bu sorunlarla mücadele etmek için 1990'larda başlayan bir hareketle yerel, ulusal ve uluslararası kaynaklardan yararlanarak içme suyu, kanalizasyon, ulaşım, eğitim, çevre kirliliği, güvenlik, sağlık ve istihdam gibi konularda önemli adımlar atılmaya başlanmıştır.
Sivil toplum örgütleri, özel sektör, üniversite ve vatandaşların giderek artan duyarlığına cevap verebilmek için yeni parklar, binalar, kültür merkezleri, çevresel yatırımlar ve kentsel düzenlemeler yapılmaktadır.
1 Ekim 1925’te temeli atılan Bursa Dokumacılık Fabrikası (İpekiş) 1927 yılında hizmete açılmıştır. İpekiş, Kültürpark'ın bitişiğinde 32 dönüm arazi içinde, tarihi binalarıyla müze gibi bir kuruluştur. Bursa yöresinde koza üretiminin ve ipekböcekçiliğinin teşviki amacıyla Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla İş Bankası tarafından yaptırılmıştır.
1933 – 1937 yılları arasında uygulanan 1. Beş Yıllık Sanayi Planı'nda tekstil, kendir-kesen, demir-çelik, porselen-çini, klor, suni ipek, selüloz ve kağıt tesisleri, şeker, süngercilik ve gül sanayileri gibi alanlar yer almıştır. Bu kapsamda, 1938 yılında Bursa Merinos Fabrikası ve Gemlik Sunğipek Fabrikası kurulmuştur.
Sümerbank Merinos Yünlü Sanayi Dokuma Fabrikası, Türk ekonomi tarihinin simgelerinden birisi haline gelmiş tekstil fabrikasıdır. İsmet İnönü tarafından 28 Kasım 1935'te temeli atılan fabrika 2 Şubat 1938 günü Atatürk tarafından işletmeye açılmış ve Türk sanayisinin en büyük fabrikalarından birisi olmuştur.

Ülke tekstilinde Sümerbank iplik üniversitesi olarak tanımlanırken, Merinos’a da Yünlü Fakültesi yakıştırması yapılmıştır. Kapatılana kadar Türk Silahlı Kuvvetleri için giysi üretimi yapmaya devam eden Merinos, 2004 yılında Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından kapatılmıştır. 2004 yılında fabrikanın arazisi ve üzerindeki gayri menkuller ücretsiz olarak Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis edilmiştir.
Günümüzde Merinos Kentsel Dönüşüm Projesi adı verilen bir projeyle Merinos tesislerini yeniden kente kazandırmak için çalışmalar sürmektedir. Proje, açık arazinin Merinos Kültür Parkı adıyla yeşil saha olarak düzenlenmesini; Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi adıyla İstanbul Lütfü Kırdar Kongre Sarayı’ndan daha büyük bir kongre merkezi inşasını; bölgede Ulusal Tekstil Müzesi, Modern Sanat Müzesi ve Spor Müzesi oluşturulmasını içeriyor. Projeye göre Merinos Tesisleri’nin müdür evi, iplik işletmesi, tabldot salonu, su kulesi, soğutma kulesi, puantörlük yapıları korunacak.
1935 yılında Gemlik’te temeli atılan ve 1938 yılında hizmete açılan Sunğipek Viskon ve Selefon Fabrikası, zamanla teknolojinin eskimesi sonucu üretimini durdurmuş, 1997 yılında özelleştirme kapsamında Sümer Holding bünyesinde satışa sunulmuş, 1998’de Tekel’e devredilmiştir. 2002 yılında da, 293 dönümlük araszisi Uludağ Üniversitesi’ne devredilmiştir. 2006 yılında, Asım Kocabıyık Kültür Eğitim Vakfı’nın katkılarıyla Gemlik Asım Kocabıyık Meslek Yüksekokulu olarak faaliyet göstermeye başlamıştır.
Cumhuriyet döneminde ulaşım ağı da yaygınlaştırılmış, yabancı şirketilerin yönetiminde bulunan demiryolları devletleştirilmiş ve yeni demiryolları yapılmıştır. Bu kapsamda, 1931 yılında Mudanya – Bursa hattı, satınalma yolu ile devletleştirilmiştir.

FİZİKİ ÖZELLİKLER
Bursa ili, turistik nitelikteki doğal kaynaklar bakımından oldukça zengindir. Bunlar içinde; kaplıca türü jeotermal şifalı su kaynakları ve doğal güzelliği olan gezi ve mesire yerleri, deniz kıyısındaki plajları inceleyebiliriz.
Turizm potansiyeli açısından İstanbul'dan sonra en önemli merkezlerden olan Bursa, tarihi eserlerinin zenginliği ile gözleri kamaştırmaktadır. Bursa ve İznik, erken Hıristiyanlık ve Osmanlı döneminin eşsiz eserleri ile süslüdür.
Türkiye'nin kış turizmi merkezi olan Uludağ Kayak Merkezi, Bursa'ya 40 dakika uzaklıktadır ve kış turizminin bütün olanaklarına sahiptir.
Marmara Denizi kıyıları uzun yıllardan beri bütün Türkiye'nin tercih ettiği tatil yöreleridir.
Uludağ Milli Parkı günübirlik turizm, kampçılık ve trekking için ideal bir ortamdır. Uludağ etekleri, özel araçları ve cip safari ile geziye çıkanlara sihirli güzelliklerini sunar. Pek çok keşfedilecek yer arasında Bursa ilçelerinin tabii güzellikleri, çağlayanları, mağaraları ve otantik Osmanlı köyleri yer alır.

BURSA’NIN COĞRAFİ KONUMU, DOĞAL YAPISI VE ÖNEMİ
Bursa, Marmara Bölgesi'nin Güney Marmara bölümünde 40 derece doğu meridyeni ve 28-30 derece kuzey paralel daireleri arasında yer almaktadır. Türkiye’nin 4. büyük kentidir. Bursa ili kuzeyinde Marmara Denizi ve Yalova, kuzeydoğuda Kocaeli ve Sakarya, doğuda Bilecik, güneyde Kütahya ve Balıkesir illeri ile çevrilidir.
Şehrimiz Uludağ'ın yamaçları boyunca kurulmuş ve gelişmiştir. Çok eski yıllardan bu yana büyük kültürlerin beşiği olmuştur. Hitit, Lidya, Frigya, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı kültürleri Bursa’da izlerini bırakmıştır.

Kent, Bizanslılar'dan alındıktan sonra özellikle Osmanlı Başkenti olarak büyük bayındırlık çalışmalarına sahne olmuştur. Bursa, özellikle 1940'lardan sonra ovaya doğru genişlemiştir. Birinci derece deprem kuşağı üzerinde bulunan ilimiz, 1855 ve 1905 depremlerinden büyük zarar görmüştür.

Bursa, Osmanlı başkenti olduktan sonra hızla gelişmiş ve Ortadoğu ülkelerinden Anadolu'yu aşarak gelen yollar, bu merkeze doğru yönelmiştir. Bunun sonucunda kent 15.yy'da dünyanın başlıca ticaret, sanayi ve kültür şehirlerinden biri haline gelmiştir. Bazı kaynaklara göre nüfusun o dönemde 100.000'i geçtiği belirtilmektedir.
İlimizin rakımı 155 m, yüzölçümü 10.819 km2 dir.
Bursa kaplıcaları, Roma Dönemi'nden beri kullanılan sağlık merkezleridir. Bursa içinde Çekirge semti bir kaplıcalar merkezidir. Bursa ilçelerinin çoğunda da kaplıcalar yılın her döneminde büyük rağbet görür.
İznik ve Uluabat (Apolyont) gölleri yüzme, kano ve sörf gibi su sporları için ideal alanlardır.
Bursa'yı tanımak için kent içinde en az iki gün konaklamak gerekir. Tabiat güzelliklerini tanımak tamamen arzuya bağlıdır. İlk ve Orta çağın en önemli merkezlerinden biri olan İznik'e bir gün ayırmak gerekir. Bursa, bütün zenginliklerini keşfe çıkan Türkiye ve Dünya insanlarını ünlü konukseverliği ile ağırlamaktan gurur duyan insanların yönettiği her zevke hitabeden konaklama tesislerine sahiptir.
Göller: Bursa'mız sınırları içinde iki önemli göl bulunmaktadır. Bunlardan biri Marmara Bölgesinin en büyük gölü olan İznik Gölü (298 km2) ve bir diğeri de Uluabat Gölü'dür (134 km2).
Akarsular: İlimizin en önemli akarsuyu Susurluk Çayı'nin bir kolu olan Nilüfer Çayı'dır. Uludağ'ın güney yamaçlarından doğan ve gene Uludağ'dan kaynaklanan birçok küçük dere ile beslenen Nilüfer Çayı, Bursa Ovasını sular. İlimizdeki diğer önemli akarsular ise Mustafakemalpaşa Çayı, Göksu Çayı, Kocadere, Karadere ve Aksu deresidir.
Ovalar: Bursa topraklarının %17’sini ovalar oluşturmaktadır. Bunlardan en önemlisi Bursa Ovası'dır. Verimli topraklarıyla Yenişehir, İnegöl, Karacabey, Orhangazi ve İznik ovaları da bitkisel üretimin yoğunlaştığı yerlerdendir.
Ova
Yüzölçümü ( km2 )
Bursa
365
Mustafakemalpaşa
193
Karacabey
537
İnegöl
150

Koyunhisar - bafeon savaşı ve bursanın fethi

KoyunHisar - Bafeon - Savaşı (1302)



Osman Bey'in yaptığı fetihler, Rum Tekfurları ve Bizans için tehlike oluşturmaya başladı. Bursa tekfurunun öncülüğünde birleşen Rum tekfurları, bizans'tan aldıkları yardımla Osman Bey'i yöreden atmak için harekete geçti. İki kuvvet KoyunHisar'dar karşılaştı. Osmanlı Beyliği'nin başarısı ile sonuçlanan bu savaş, ilk Osmanlı-Bizans savaşıdır.Kazanılan zafer Türklere İzmit yolunu açmış, Bizans'a ait Bursanın üç taraftan yolu kesilmiştir.

Osman Bey'in asıl amacı Bursa'yı almaktı. Bu nedenle şehri kuşatma altına aldı. Onun hastalanması üzerine , kuşatmaya oğlu Orhan Bey devam etti. Orhan Bey Mudanya Limanı'nı ve Orhaneli 'ni fethederek Bursa'nın Bizans ile bağlantısını kesti.Aralıklarla on yıl süren kuşatma sonucunda Bursa teslim oldu.İpek üretiminin merkezi olan Bursa, Osmanlı Devletinin başkenti yapıldı. Osmanlıların bu dönemde Sakar Havzası ve Marmara Bölgesinde yaptığı fetihlerdeki amacı, batı yönünde ilerleyip rumeliye geçmekti.

CİHAN DEVLETİ OLMA YOLUNDA BURSA'NIN FETHİ
Söğüt ve civarını yurt edinmiş olan Osman Bey; hem beyliğin emniyetini sağlamak, hem de yeni yerler fethetmek maksadıyla, Bizans'ın elinde bulunan Bursa'ya doğru harekete geçtiğinde yaşı oldukça ilerlemişti. 1314 tarihinde kuşatıldığında üç yanı Osmanlıların eline geçmiş olan Bursa, etrafı surlarla çevrili olduğu için alınamamıştı. Bunun üzerine Osman Gazi, iki tarafa birer hisar yaptırarak şehre giriş çıkışları tamamen kontrol altına aldı.Bursa'nın fethi, aşiretten devlete giden yolda önemli bir adımdı. Yaklaşık dokuz yıllık bir muhasaradan sonra, hastalanan Osman Bey, şöyle bir vasiyetle idareyi oğlu Orhan Bey'e bıraktı: "Bizim kavgamız, mihnetle kuru kavga değil; davamız, cihana hükmetme davası değil; davamız, bütün bunlardan çok daha mukaddes olan i'lâ-yı kelimetullah davasıdır. Âdil ol, merhametli ol, dinin emirlerinden sapma, istişareye ehemmiyet ver: ama, ehliyle istişare et; var git, Bursa'yı fetheyle." Bunun üzerine Orhan Bey, bir tarafınfa kılıç kuvvetini temsil eden Turgut Alp ve Köse Mihal, diğer tarafında mânevi kuvvetin sembolü Şeyh Edebali'nin torunu Ahi Hasan ve Şeh Mahmut ile Bursa önlerine geldi.Orhan Gâzi, babasının vasiyetinde işaret ettiği ordunun ileri gelen komutanlarıyla istişâre ettikten sonra, Bursa Tekfuru'na, şehri teslim etmesi için elçi gönderdi. Şehrin teslim edilmesi hâlinde halkın canına dokunulmayacağı, şehirden çıkmalara müsaade edileceği gibi hususlarda tekfurla mütabakat sağlandı.Tarihler 6 Nisan 1326'yı gösterirken şehre girildi. Türklerin adâletli ve insâniyetli olmaları, başta tekfur yardımcısı olmak üzere halkın bir kısmının şehirde kalmalarına vesile oldu.Fetihten sonra beyliğin merkezi Bursa'ya nakledildi. Şehirde dinî içtimaî müesseseler inşa edildi. Bursa'nın Fethi Moğol idaresine olan şekli bağlılığı tamamen kopardı. Ertuğrul Gazi'den Osman Gazi'ye aşiret, ondan da Orhan Gazi'ye beylik olarak devredilen Osmanlı; Bursa'nın fethiyle, cihan devletine giden yolda önemli bir adım atmış oldu.

Bursanın fethi

Bursanın Fethi

Osmanlı Devleti 'nin ilk başkentlerinden biri olması hasebiyle Bursa, devletin, idarî, siyasî, dinî, ilmî, kültürel, sosyal ve ekonomik hayatında önemli derecede rol oynayan bir merkezdi. Çok daha sonraları gelecek olan Keçecizâde Fuad Paşa'nın "Bursa Osmanlının dibacesidir" sözü, Bursa'nın Osmanlı tarihinde oynadığı role işaret etmektedir.
Kurulusu, milattan önceki yıllara dayanan Bursa, daha sonra Romalıların eline geçer. Roma'nın Doğu ve Bati olmak üzere ikiye bölünmesinden sonra çevresi ile birlikte Doğu Roma İmparatorluğunun (Bizans'ın) idaresinde kalmıştır.
Osmanlı Devleti 'nin kurucusu olan Osman Bey'in siyasi faaliyetlerinden bahsedilirken işaret edildiği gibi Osman Bey, Bursa'yı kuşatma altına almış fakat fethine muvaffak olamamıştı. Bununla beraber Bursa'ya Bizans'tan gelecek yardıma mani olmak için, şehrin yakınlarına iki kale yaptırmış, bunlardan birine Ak Timur'u, diğerine de Balabancık'ı muhafız olarak tayin etmişti. Böylece Osman Bey, Bursa'ya dışardan gelebilecek yardim yollarını denetim altına almış oluyordu. Bu sebeple 1315 yılından itibaren Bursa, Osmanlılar tarafından çevresinde inşa edilen kaleler vasıtasıyla bir mânâda muhasara altına alinmiş oluyordu.
Orhan Bey, 1326 yılında büyük bir kuvvetle Bursa üzerine yürür.
Âsikpasazâde ve Nesrî gibi kaynaklar, Osman Gazi'nin, Bursa'nın fethinden önce oklu Orhan'a:
"Oğul, sen önce Adranps (Orhaneli)'a git ki, o kâfirin babası Dinboz gazasında benim Bay Koca'mın düşmesine sebep oldu." diyerek onu Gazi Mihal (Köse Mihal), Turgut Alp, Şeyh Mahmud ve Edibali'nin kardeşi oklu Ahi Hasan'la gönderdi. Orhan Bey, bu tecrübeli komutanlarla görüşerek Bursa'nın güneyinde ve bir bakıma Bursa'nın anahtarı durumunda olan Adrenos kalesini alıp yıktırır. Orhan Bey'in gelişinden önce kaleyi boşaltıp Elete dağına çıkmış olan halk ve kale beyi, Orhan'a itaatini bildirirler. Bunun üzerine tekrar yerlerine iade edilen halka karsı Orhan Bey, insaf ölçülerini asmayacak derecede merhamet ve hoşgörülü bir şekilde davranır.
Bundan sonra Bursa önlerine gelen Orhan Gazi, Pınarbaşı mevkiinde karargahını kurup kaleyi kuşatır. Bizans'tan beklenen yardımın gelmeyeceğini anlayan ve kaleyi kurtarmaktan da ümidini kesen kale beyi, Gazi Mihal Bey vasıtasıyla ve bazı şartlarla Bursa'yı teslim edeceğini bildirdiğinden 2 Cemayizelevvel 727 (6 Nisan 1326) tarihinde Bursa Osmanlılara teslim edilir. Kale muhafızı olan Evrenos da Müslüman olarak Osmanlıların hizmetine girer. Orhan Bey, burayı aldıktan sonra babasının na'şını buraya getirterek sonradan Gümüşlü Künbed diye meşhur olan yere defe ettirir.
Gerek strateji, gerekse psikolojik bakımdan Osmanlılar için büyük bir mânâ ve ehemmiyet ifade eden Bursa'nın fethini küçük bir hadise olarak göstermeye çalışan Gibbons, bunu özellikle İstanbul'daki iç çekişmelere ve halkın maddî sıkıntı içinde bulunmasına bağlar. Bu arada Bursa'nın fethinden sonra Evrenos Bey'in Müslüman olduğunu, birçok kimsenin de ona uyarak yeni fatihlerin (Osmanlıların) dinini kabul ettiğini de belirtir. Böylece kuruluş dönemindeki Osmanlı Beyliği'nin gücünü ve çevrelerindeki insanlar üzerinde meydana getirdikleri olumlu havaya da işaret eder.
Bursa'nın fethinden sonra, Orhan Gazi için ele geçirilmesi gereken hedef artik İznik olmuştur. Marmara havzasında bir sanayi şehri olan İznik, o dönemlerde Bursa'dan daha mühim bir şehir olma özelliğine sahipti. Burası Bizans'ın, Anadolu'daki en büyük şehirlerinden biri olmakla kalmıyor, ayni zamanda Hıristiyanlık için dinî bir merkez olma hüviyetini de taşıyordu. Nitekim miladî takvimin 325. senesinde Büyük Kostantin tarafından günümüz Hıristiyanlığının akidelerinin tespitinde rol oynayan en mühim konsol burada toplanmıştı. 1074 yılından Birinci Haçlı Seferi (1097) ne kadar Anadolu Selçuklu Devleti'ne başkentlik eden İznik, belirtilen tarihten itibaren Bizanslıların elinde idi. Hatta 1204 yılından 1261 yılına kadar da Bizans İmparatorluğu'nun merkezi olmuştu. Bundan başka İznik, Kocaeli yarımadası bakımından stratejik önemi haiz olan önemli bir şehirdir.
Bursa'nın zaptından sonra Osmanlı Beyliği'nin merkezi buraya nakl edilmiştir. Yeni hükümdar burayı yeni binalarla süslemişti. İnşa edilen dinî ve sosyal eserlerle şehir, Müslüman Türk şehri olma hüviyetini kazanıp yeni bir çehreye büründü. Orhan Bey, daha isin basında eski kiliseleri mescide ve medreselere çevirdi. Bursa'da fakir ve yoksulları doyurmak için imâret yaptırıp onlara vakıflar tahsis eyledi. Buradaki bilgin ve hafızlara da maaş bağladı.

Evliya çelebinin bursa seyahati

1-Evliya çelebi seyahatine Bursa ile başlıyor
2-İpek diyarı ve taht şehri bursa (Evliya çelebi)
3-Bursa camileri (Evliya çelebi)
4-Bursa medreseleri (Evliya çelebi)
5-Bursa çarşısı (Evliya çelebi)
6-Bursalılar (Evliya çelebi)
7-Osmanlı şehzadelerinin mezarları (Evliya çelebi)
8-Bursadan istanbula dönüş (Evliya çelebi)

Bursadan istanbula dönüş (Evliya çelebi)

İstanbul'a Dönüş
6 Safer 1050 de (=28 Mayıs 1640) velinimetlerimizle vedalaştık. Nicesi de dostluk göstererek atlara binip arkadaşımız Okçuoğlu Ahmed Ağa ile birlikte benimle Nilüfer Köprüsü'ne geldi. Orada, gelenlere veda ederek 4 saatte yine Mudanya kasabasına vardık. Orada hayvanlarımızı Bursa ileri gelenlerinin hademelerine teslim ederek bir hafif yüklü gemiye bindik. Günün uygun zamanında yola çıkıp denizin dalgalarına kapılarak sallana sahana çalkalanıp bir günde canımızdan bezmiş olduğumuz halde Bozburun iskelesi'ne geldik

Osmanlı şehzadelerinin mezarları (Evliya çelebi)

Osmanlı Şehzadeleri'nin Mezarları

Osman Gazi oğlu Şehzade Alâaddin Paşa 804 tarihinde (= 11 Ağustos 1401 - 31 Temmuz 1402) ölmüştür (Orhan Beğ'den büyük olan Alâaddin Paşa yani ÂM> Erden Beğ'in 1402 ye kadar yaşamış olmasına pek ihtimal verilemez). Babası ile beraber Orhan Gazi yanında yatar.

Bayazıd'ı Velî oğlu Şehzade Şehinşah, Bursa'da hâkimdi.

Şehzade Şehinşah'ın oğlu Şehzade Mehmed babasıyla Bursa'da beraberdi.

Bayazıd'ı Velî oğlu Şehzade Mehmed, oğulları Şehzade Musa, Şehzade Emir, Şehzade Orhan, Şehnaz de Alemşah, Alemşah'ın oğlu Şehzade Osman.

Bayazıd'ı Velî'nin oğlu Şehzade Ahmed Han.

Sultan Ahmed'in Şehzadesi Alâaddin, Şehzade Ali Ham adlı iki şehzadesi taundan merhum olup naaşları Bursa'ya götürülerek Orhan Gazi ile Osman Gazi arasına gömüldü.

Bayazıd'ı Velî oğlu Şehzade Korkud. Kardeşi I. Selim'le büyük savaş edip bozularak kaçmış, Teke Vilâyeti'ne sığınmıştı. Orada Piyale Lalası ile bir mağarada saklanmış bulunarak 919 tarihinde (= 9 Mart 1513 - 25 Şubat 1514) ölüp (Metinde ölüm tarihi 909 gösteriliyorsa da istinsah yanlışı olduğu bellidir) Bursa'da II. Murad yanında büyük bir kubbe içinde rahata kavuşturuldu. Doğrusu güçlü kuvvetli şehzade imiş.

İkinci Murad Han oğlu Şehzade Hasan: Fatih Sultan Mehmed'in ana bir küçük kardeşidir.

Şehzade Kasım, Alişah, Cihansah, Veli Han, Buğa Han. Bunların hepsi ikinci Koca Murad Han'ın türbesinde gömülüdürler.

Cenışah, Çelebi Süleyman Beğ, Şehzade Süleyman Çelebi, Şehzade İsa Çelebi, Çelebi Sultan Mustafa dahi Bursa'da gömülüdürler (Evliya Çelebi'nin sıraladığı şehzadelerde düzeltilmeye ve incelemeye muhtaç çok noktalar vardır. Meselâ Çelebi Süleyman Beğ ile Şehzade Süleyman Çelebi aynı prenstir).

Bursalılar (Evliya çelebi)

Bursalılar
Nice bin samur kürklü, muhteşem, çok zengin tüccarları ve bilginleri vardır. Bir takımı da ileri gelenlerdir ki at sahibi, hanedandan hizmet ehilleridir. Bir takımı çarşı ve pazarda sanat sahipleridir. Güçleri yettiği kadar türlü türlü güzel elbiseler giyerler.
Burası Anadolu toprağı olduğundan "lehçeleri Aral (Aral" kelimesinin istinsah yanlışı olduğu muhakkaktır. Belki de bu kelime "Anadolu"dur ve yazılırken değişikliğe uğramıştır) lehçesine yakındır. Meselâ "Ahmed Çelebi" yerine "Ehmet Çebü", "Mehmed Çelebi" yerine "Memet Çebü", "İsmail" yerine "Ismıl", "Ca'fer" yerine "Cafar" derler. Daha nice bilinmedik sözleri vardır ama bazı şehir çocukları vardır ki söz ebesi, rind, arif, nükteci çelebilerdir. Bütün halkı yabancı dostu, gezmeyi sever, hoş konuşan adamlardır. Çok defa kazançları ipektendir.
Bursa dördüncü iklimdendir. Suyunun ve havasının güzelliğinden halkının yüzleri kırmızıdır. Fakat lodos rüzgârı tarafını Keşiş Dağı örtmekle o rüzgârlarda havası ağırdır. Güzel erkek ve kadınları gayet çoktur. Şairler bu yüzden "Şehrengizler" (Bir şehrin güzelleri hakkında yazıları manzum eserler) yazmışlardır. Kadınları güzellikte, tenasüpte ileridir. Sözleri de boyları gibi biçimlidir. Gür saç örgüleriyle şairlerin akıllarını çelerler. Başka diyar kadınlarında böyle bir şey yoktur.
Burada erkekler o kadar çok yaşar ki kuvveti gider, biçimi gider, konuşmadan kalır, yine de yaşar.
Halkı ince endamlı, gümüş bedenli, sevimli kimselerdir. Konuşsalar gayet güzel söz ettiklerinden tasana tesir edip gönül ferahlığı verir. Çünkü her biri bir üstaddan feyz almış kimselerdir.

Bursa çarşısı (Evliya çelebi)

Bursa'nın Büyük Çarşısı

Bütünü 9000 dükkândır (Evliya Çelebi'nin Bursa için verdiği 23.000 evi doğru diye kabul etsek bile yine 9000 dükkân çok fazladır. Bu herhalde 900 olacaktır).
Kale gibi dört demir kapılı büyük bir kapalı çarşısı vardır. 300 dükkândır. Her birinde Mısır hazinelerine malik tüccarlar vardır.
O kadar değerli, mücevherli kap kaçakları ve hediyelikleri vardır ki dillerle anlatılamaz.
Kapalı Çarşı 'nın dört çevresindeki Kuyumcular Çarşısı bir büyük yolun dört tarafına yayılmış kagir binalardır.
Gazazlar Çarşısı,
Kavukçular Çarşısı,
Takkeciler Çarşısı,
iplikçiler Çarşısı,
Bezzazlar,
Hallaçlar Çarşıları
gayet süslü olup sahipleri iyi ahlâklı çelebilerdir.
Fakat Baharat (Metinde "Ham hâlât" yazılmıştır. Ham halde satılan maddeler mânâsında ozanına ait bir terim değilse imlâ yanlışı olup doğrusunun baharat olması gerekir.) Çarşısı,
hele gelincik gibi güzel Gelincik Çarşısı ayrıca bir büyük yolun iki tarafında olup öd, amber, misk, gülsuyu satılan güzel kokulu bir çarşıdır. İçinden geçen adam keyfinden çıkmak istemez. İşte bu 10 tane esnaf dükkânları Kapalı Çarşı'nın dört çevresini sarar.
Kurşun örtülü kemerlerdir. Bazı yerlerinde demir pencereleri var. Her köşe başında bir çeşmesi bulunur.
Bundan başka daha 100 yerde tertiple yapılmış pazarlar vardır. Seyyahların rivayetine göre bunlara denk güzel bir bina başka bir diyarda görülmemiştir.
Bursa'nın bu çarşıları İstanbul'da bile yoktur. Fakat Haleb'in çarşılarıyla Edirne'nin Ali Paşa Çarşısı bunlara denk olabilir.


Saraçhanesi süslüdür. Uzun Çarşı'sı gayet mamur ve müzeyyen olup orada her türlü esnaf vardır. Pirinç Hanı yakınındaki Kebapçılar Çarşısı da ihtişamlıdır.
Zevk sahiplerine malûm olsun ki Bursa'nın yiyecek, içecek satıcılarının hepsi Müslüman'dır. Bakkallar Çarşısı temizdir. Hoşafçıları bu diyara mahsustur. Kayağan Pazarı'ndaki yemiş, pazarcıları dükkânlarını meyve dallarıyla süslerler. İpekçiler başka bir çarşıdır.
75 kadar kahvehanesi vardır. Çalgıcılarla okuyucular günde üç defa Hüseyin Baykara fasılları derler. Her kahvede gazel okuyanlar vardır ki insanı mest eder.
Meddahlarının başı "Kurban Alîsi Hamza" adında bulunmaz birisiydi. Meddah Şerif Çelebi, Firdevsî'nin Şehnamesi'ni okuyunca Cennet melekleri» hayran ederdi. Kıssahân (Kahvelerde ve toplantılarda daha ziyade dini ve efsanevi hikâyeler anlatan adam) Harşene Mahmud, Kara Flruz, Tireli Ali Beğ "Ebâ Müslim Teberdâri" okumada sanki Siyeri Veysî sahibi idiler.
Kahvelerinin en büyüğü Ulu Cami dibindeki Emir Kahvesi'dir. ileri gelenlerin ocağı, süslü, bezekli bir kahve olup cihanın bayıldığı rakkasları vardır.
Kahve Ulu Cami dibinde olduğundan müezzin "Hayy ale'sselât" diyince kahvede kimse kalmaz; Hep camiye giderler.
Bursa halkı namazını bırakmaz. Kahveleri birer irfan mektebidir. Şerefyâr Kahvesi, Serdar Kahvesi, Cin Müezzin Kahvesi meşhurlarıdır.
90 yerde meşhur bozahaneleri vardır. Bursa ileri gelenlerince bozahaneye girmek ayıp değildir. Çünkü kahvehaneler gibi bunlarda da okuyanlar ve çalanlar vardır. Daha birçok eğlence yerleri varsa da biz özetledik.

İki yerde Tahtakalesi vardır. Bursa şehrinin umumî yolları çakmak taşlan ile döşenmiştir. Kaldırımları muntazamdır. Tanrı korusun, anayolda ayağı kayan at tepetaklak olur. Gayet cilâlı taşlardır. Yüzlerce yıldan beri bir taşı üstünde gedik olmamıştır.

Irgandı Köprüsü:

Bursa'nın bir çarşısı da Gök Dere'deki Irgandı Köprüsü üzerindedir ki sağlı sollu 200 kadar dükkândır. Hücrelerinin pencereleri, altlarından geçen Gök Dere'ye bakar. Bu köprü dükkânlarının üzeri bütün tonoz kemerlerle yapılmış olup kurşunla kaplıdır. Bu köprünün iki başında kale kapıları gibi demir kapılar üzerinde mazgal delikleri vardır. Kapılar kapanırsa başka bir yerden girmek mümkün değildir.
Köprünün bir tarafı boştur. Han gibi misafirhane olup at bağlanır. Anadolu'da, Arabistan'da ve Acemistan'da bir gözlü, meşhur, göğe yükselmiş büyük köprülerin biri de budur.
Irgandı Köprüsü'nün yapılmasının sebebi: Türkçede "ırgandı", "sallandı" manasınadır. 729 yılında (Bu tarih herhalde istinsah yanlışı olacaktır. Çünkü biraz yukarda Evliya Çelebi 726 da fetholunduğunu yazmıştı ki doğrusu da budur) Orhan Gazi, Bursa'yı fethetmiştir, O sırada Tanrı uğruna savaşan yiğitlerden biri hamama giderken bu köprü' yerinde "çıkayım mı, geleyim mi" gibi bir ses işitir. Gazi hemen kılıç çekip "çık bakalım, ne yapabilirsin" diyerek sesin geldiği yere bir kılıç vurunca, vurduğu yerden gürleyip büyük bir hazine meydana çıkarak yer ırgalanıp sallanır, sarsılır. Gazi hayrette kalarak şaşırır, iki yanına bakarak ne görse iyi? Derenin içi Kıdafa (Bu isim Evliya Çelebi'nin biraz yukarda bahsettiği İzmir Kıraliçesi "Fidka" ile aynı ad olacak. Eski harflerle yazılışı birbirine benzeyen bu kelimelerden hangisinin Evliya Çelebi tarafından yazıldığı belli değildir) sikkeli altınlarla dolu. Hemen koşarak Orhan Gazi'ye başından geçenleri anlatır. O da: "Ne hayır ettin? Allah sana kısmet etmiş. Git Bursa'da hayrata sarfet" diye emreder. Savaşçı, bütün malı evine taşıyarak onda birini Devlet Hazinesi'ne verdikten sonra kalanı ile büyük bir köprü yaptırır, işte Irgandı Köprüsü denmesinin sebebi budur.

Bursa'nın içinde ve dışında küçük, büyük 40 kadar köprü vardır.
Çarşılarında, dükkânlar üzerinde üzüm asmaları olup salkım salkım üzüm avizeleriyle süslüdür. Baştanbaşa asmalarla bezenmiş pazarlardır.
Bazı meydancıklarda çınar ve salkım söğütlerle süslü sokakları vardır. Bu şehir öyle Cennet bağı gibi bahçeli bir şehirdir ki "47.000 kadar bağ, bahçe, bostan, gülistanı vardır" diye yazılmıştır (Bu söz muhtemelen resmî tahrir kayıtlarından çıkarılmıştır).
Aşağı şehrin her evinde birer ağaçlı bahçe bulunduğu gibi her birinde de mutlaka havuz ve şadırvan vardır.