24 Şubat 2009 Salı

Evliya çelebi seyahatine Bursa ile başlıyor

1050 Tarihinde (233) İstanbul'dan Bursa'ya Seyahatimiz, Gördüklerimiz ve Çektiklerimiz
Rüyamda Peygamber'i görüp "şefaat" yerine yanlışlıkla "seyahat" dediğimin ertesi günü, sabahleyin Gedikpaşa semtindeki eski dostum olan Okçuoğlu Ahmed Çelebi'nin evine gittim. Gördüm ki büyük bir hazırlıkla Bursa şehrine gitmeye karar vermiş. Bana: "Kardeşim Evliya! Gel seninle yoldaş, olup beş on gün için eski payitaht olan Bursa şehrini görüp gezelim. Belki mahzun gönlümüz şâd olur. Orada eski Osmanlı Padişahlarının mezarlarını ziyaret edelim. Hele Emir Sultan Hazretlerinin türbesine yüz sürüp gönlümüzü aydınlatalım" diyince içime bir ateş düştü. Hemen kabul ettim. Orada bulunanlar "Uğurlu olsun. Sağlıcakla dönmek kısmet olsun" diye dua edip Fatiha okudular. Ben de hemen, babamın ve annemin haberi olmadığı halde 20 arkadaşla Eminönü'ne gelip bir Mudanya kayığına bindim.


Önce Galata Burnu'ndaki Kurşunlu Mahzen» önünden Haliç'i geçtik. Fındıklı kasabası önünde durarak birkaç tane tam usta gemici yolcuları gemimize aldık. 1050 Muharreminin ilk cuması (= 27 Nisan 1640) idi. Kuşluk vaktinde uygun gündür diye gemiciler bir yere gelerek seren çekip demir aldılar, Levendler "Hüdâ âsân ede" diye Fatiha okudular. Pupa yelken Saray Burnu akıntısını ve girdabın» geçip yelkeni Bursa'ya doğru açtık. Gemide herkes şevk ile tatlı tatlı konuşuyordu. Bazı okuyucu arkadaşlar:
Allâhümme yâ hâdî,
Âsân eyle yolumuz.
Sehhil umûre'l-vâdi,
Tez geçir, tut elimiz (234)
İlâhilerini söylemekte idi. Meğer arkadaşlarımızdan birisi Sultan İbrahim'in Karcıbaşısı Sefer Ağa'nın tanburacısı ve kemençecisi imiş. Yine beraberimizde olanlardan bir başkası da Büyükvezir Kara Mustafa Paşa'nın uşağı Kara Receb Ağa'nın çöğürcüsü (Çöğür, Türk halk müziğinin sazlarından biridir. 17. Yüzyılda klâsik müzikte de kullanılmıştır. Kopuza benzeyen bir sazdır ) ve okuyucusu imiş. Hepsi bir yere geldiler. Ben: "Geliniz, şu gam girdabında gamı atmak için bir segah faslı edelim" dedim. Kabul ettiler. Gemicilerden Kışlıkçı Dayı, Çordam, Cıvık Veli adlı dayılar da çöğürleriyle gelip bizimle ahenge katıldılar. Âşıkane :bir Hüseyin Baykara faslı oldu ki zevk sahiplerinin ağızlarından salyalar aktı. Bu zevk ve sürurla Heybeli Adası'nın önüne vardık.
Heybeli Adası: İstanbul'a 18 mildir. Çevresi 9 mildir. Mamur bir yerdir. Bir manastırı var. Yılda bir kere Rumlar kayıklarla gelip ziyaret ederler. Ada halkı hep zengin Rum reisleridir ("Reis" gemi sahibi olup onun kaptanlığın da yapan kimse demektir). Hayat suyu gibi suları ve güzel bağları vardır, Hâkimleri Bostancıbaşı ile bir Yeniçeri yasakçısıdır. Oradan kalkıp uygun bir havada hızla gidip şakıyarak beş saatte Mudanya kıyısına vardık.
Mudanya: Bu şehir İstanbul tekfurunun kızı Mudanya'nın yaptırmasıdır. Bana gurbet diyarında ilk cuma namazı bu şehirde kısmet olmuştur. Ticaretgâh bir iskeledir. Gidip gelenler için emin bir limandır. Çünkü Mudanya, İstanbul Halici'nin kıblesindeki (= güneyindeki) bir bucakta olduğundan yedi rüzgârdan korunmuştur. Ama kuzey rüzgârından o kadar emin değildir.
İskele başında gümrükhanesi vardır. Gelip giden gemilerden, karadan gelen tüccardan Padişah öşrü alınır. 10 yük akça imtizama bırakılmıştır.
Şehir, deniz kıyısında, geniş bir alandadır. Kafesi bir alçak, kapalı yerde taş yapıdır. 721 tarihinde (= 31 Ocak 1321 - 19 Ocak 1322), Orhan Gazi,, şehzadeliğinde, babası Osman Gazi'nin izniyle bu kaleyi fethedip bir daha Kâfir almasın diye yer yer yıktı. Fakat az bir çalışma ile onarılması mümkündür.


Şehir, Anadolu Eyaletlerinde Gazi Hüdâvendigâr Sancağı'nın Voyvodalığadır. 150 akçalık kazadır. Kadılığı yılda 2000 kuruş getirir. Bazı kere de Bursa Mollası'na başmaklık bahası olarak ihsan edilir.
Güzel bir kazadır. 3 camisi, 7 mescidi, 3 hanı, 1 hamamı, 2 sibyan mektebi, 200 kadar dükkânı vardır.
Halkı Rum'dur. Suyunun ve havasının güzelliğinden Rum güzelleri çoktur. İnciri, üzümü, şırası meşhurdur. Hele sirkesi bütün dünyaya dağıldığından bu şehre "Sirke Yurdu" derler.
Sonra atlarımıza binerek kıbleye doğru bağ ve bahçeler içinden geçip dört saatte Filedar Ovası adlı mamur ovadan geçmek suretiyle Nilüfer Irmağı'na geldik.
Nilüfer Irmağı: Bir akarsudur ki baharda asla geçit vermez. Kıble tarafından Ruhban, Keteli, Kestel dağlarından gelip toplanarak Filedar Ovası'nda akar ve binlerce tarla ve ağacı suya boğar. Büyük yol üzerinde sağlam bir köprüsü vardır ki her kemeri eleğimsağmadan nişan verir. Bunu Nilüfer Sultan (Bilecik tekfurunun kızı iken Osman Gazi tarafından tutsak edilerek oğlu Orhan Beğ'le evlendirildiği Süleyman Paşa ile I. Murad'ın anası olduğu eski Osmanlı kroniklerinde yazılır) yaptırdığından onun adına nisbetle Nilüfer Köprüsü derler. Irmak buradan geçerek batı tarafından Akdeniz'e dökülür. Buradan iki saat giderek Bursa'ya vardık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder